Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından 2 Mayıs’ta düzenlenen 2020 Uluslararası Çevrimiçi 1 Mayıs Toplantısı’nda, WSWS’nin Latin Amerika editörü Bill Van Auken’in yaptığı konuşma.
Sevgili yoldaşlar ve dostlar,
2020 1 Mayıs’ını, her ülkenin egemen kapitalist sınıflarının koronavirüs pandemisine canice yanıtına karşı tüm dünyadaki işçilerin yaşamları ve temel hakları için ortak mücadelesi koşullarında kutluyoruz.
COVID-19 milyonlarca insanın hayatını tehdit ederken dahi, milyarlarca insanı yok edebilecek yeni bir dünya savaşı tehdidi, küresel pandemiyle birlikte azalmak bir yana tırmandı.
Emperyalizm ne hastalık izni aldı, ne de tatile çıktı; o uyumuyor. ABD egemen sınıfı, hepimizin aynı gemide olduğumuz şeklindeki tüm yavan sözlerine karşın, pandemiyi bir savaş aracı olarak görüyor. ABD egemen sınıfı, koronavirüs yüz binlerce yaşama mal olmadan ve tüm ekonomileri kapanmaya zorlamadan önceden beri peşinde koştuğu jeostratejik amaçlara ulaşmak için virüsü acımasızca bir silah haline getirmeye çalışmıştır.
Nükleer silahlı yüzlerce ABD stratejik bombardıman uçağından ve balistik füzelerden sorumlu olan ABD Hava Kuvvetleri Küresel Saldırı Komutanı General Timothy Ray, bu hafta, hem Amerikan halkına hem de ABD emperyalizminin stratejik rakiplerine seslenerek şunları söyledi:
“Hiç endişeniz olmasın ki, bombardıman uçaklarımızın ve balistik füze güçlerimizin havalanmaya hazır olduğundan ve gezegendeki herhangi bir hedefe her an ulaşabileceğinden emin olmak için gerekli adımları attık. Göreve tamamen hazırız ve COVID-19 bunu değiştirmeyecek.”
General Ray, geçen ay verdiği bir demeçte, komutasındaki “nükleer füze başlıklarının halen havalanmaya hazır olduğunu” söylüyordu.
Dünya, dolup taşan acil servislerde ölen binlerce hastanın, toplu mezarlara istiflenen tabutların ve New York’un sokaklarında kiralık kamyonlara yığılmış cesetlerin görüntüsüyle şok geçirdi. Derin bir çürüme içindeki Amerikan kapitalizminin portresi budur.
Eğer emperyalizm uluslararası işçi sınıfının devrimci seferberliği ile durdurulamazsa, çok daha büyük acılara yol açacaktır. Manhattan’ın üzerine 40 kilotonluk bir savaş başlığı düşmüş olsaydı, yaklaşık 250 bin insanı öldürür ve bir o kadar insanın da yaralamasına neden olur ancak onları tedavi edecek hiçbir yoğun bakım ünitesi, hastane veya sağlık personeli olmazdı.
“Nükleer füze başlıkları havalanmaya hazır.” İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden yetmiş beş yıl sonra, ordu komutanları ve siyasi liderler, büyük güçler arasında bir üçüncü dünya savaşının uzak bir olasılık değil ama oldukça muhtemel ve hatta kaçınılmaz olduğu kabulünden hareket ediyorlar.
Önceki konuşmacılarımızdan Peter Symonds yoldaşın açıklığa kavuşturduğu gibi, ABD militarizminin ilk ve en önemli hedefi Çin’dir. Bununla birlikte, Washington tüm dünyada saldırgan bir tavır sergiliyor.
ABD’deki salgının zirvesinde, Başkan Donald Trump, Venezuela kıyılarına bir savaş gemileri filosu gönderdi. Diğer yandan Basra Körfezi’nde Amerikan savaş gemilerinin kışkırtıcı şekilde konuşlandırılmasının ardından, bir tweet atarak, ABD Donanmasına İran devriye botlarına saldırıp batırma emri verdi. ABD yönetimi, hem dünyadaki en yüksek COVID-19 ölüm oranlarından biriyle karşılaşan İran’a hem de sağlık sistemi çöküşün eşiğinde olan Venezuela’ya karşı yaptırımları arttırarak pandemiyi bir silaha dönüştürmeye çalıştı.
Bu ani ve herhangi bir şekilde kışkırtılmadan gelen savaş tehditlerinde, koronavirüs krizi karşısında bir çöküntü, sinir bozukluğu ve çaresizlik havası olsa da, bu deliliğin belirli bir sebebi var. Washington, her ikisi de petrol zengini olan bu iki ülkede rejim değişikliği için yürüttüğü saldırgan “azami baskı” harekatı doğrultusunda kitlesel hastalık ve ölümden yararlanmayı amaçlamaktadır.
ABD’nin Ortadoğu ve Afganistan’da otuz yıldır devam eden savaşları, sadece bir dizi bozguna yol açmıştır. Bugün Amerikan kapitalizminin küresel konumundaki göreli gerileme nedeniyle aşınan küresel egemenliğini kaptırmama yönündeki hedeflerine ulaşmaktan çok uzak olan ABD emperyalizmi, Rusya ve Çin ile bir cepheleşme politikası izliyor. Bu, askeri ve dış politika dilinde “stratejik rekabet” olarak adlandırılıyor. Aynı zamanda, Washington ile NATO üyesi eski ortakları arasında, özellikle de iki dünya savaşında karşı karşıya geldiği Almanya ile arasında daha keskin çatışmalar ortaya çıkıyor.
Bu tür çatışmalara yönelik hazırlıklar, önümüzdeki yıl 741 milyar dolara çıkarılması planlanan devasa bir askeri bütçeyi besliyor. ABD, nükleer silahlanmasını geliştirmeye önümüzdeki yıl için 50 milyar, on yıl için ise 500 milyar dolar ayırıyor.
Bu arada, ABD’nin pandemi ile mücadeledeki başlıca kurumu olan Hastalık Kontrol Merkezleri’nin bütçesi sert kesintilere uğramış durumda. Kurumun bütçesi şu anda Pentagon’un bütçesinin yüzde 1,5’ine denk düşüyor.
Hiçbir şey, kapitalist sistemin cani ve akıldışı karakterini daha açık bir şekilde özetleyemezdi. Milyonlarca insan koronavirüsle, kitlesel işsizlikle ve açlıkla boğuşurken, CEO’ların ve ana hissedarların elde ettiği tiksindirici kârlar, Wall Street’e akıtılan ve kitle imha silahları yapımına harcanan trilyonlar, toplumdan çalınan kaynakları temsil etmektedir.
Ancak Amerikan militarizmi her şeye kadir olmaktan uzaktır. Bu durum, ABD’nin gücünün bir sembolü olduğu varsayılan nükleer uçak gemisi USS Theodore Roosevelt’te meydana gelen olaylarda açığa çıktı. Koronavirüs, kontrol edilemeyen bir yangın gibi onun kalabalık güvertelerini sardı. Şu anda mürettebatının en az 900’ü hastalığa yakalanmış durumda. Geminin komutanı, gemiyi limana yanaştırmayı ve mürettebatını karaya çıkarak karantinaya aldırmayı talep ederek şöyle diyordu: “Savaşta değiliz. Denizcilerin ölmesine gerek yok.”
Bu tavır, pandemiden gelen tehdidi küçümseyen ve ABD emperyalizminin gayet savaşta olduğuna, denizcilerin de gerekiyorsa ölmesi gerektiğine inanan Trump yönetimini çileden çıkardı. Mürettebat, görevine son verilen kaptana, isyan boyutuna varan gürültülü bir uğurlama yaptı. Kaptanın eylemi, bir askeri saldırganlık politikasına karşı gelmişti ve askerlerin yaşamlarının, son tahlilde, ABD emperyalizminin her gün öldürdüğü İranlılardan, Venezuelalılardan, Yemenlilerden, Afganlardan, Iraklılardan veya Somalililerden daha önemli olmadığını gösterdi.
Daha da önemlisi, Meksika’nın serbest bölge fabrikalarında çalışan işçilerin, ABD silah sanayisine yönelik önemli tedarikleri kesen grevleri ve onlarla aynı zamanda ABD sınırındaki işçilerin de, silah fabrikalarında sağlıklarını ve yaşamlarını tehdit eden koşulları protesto ederek greve gitmesidir.
Dünya kapitalizmini savaşa sürükleyen aynı çözümsüz kriz, dünya işçi sınıfını da devrime itiyor.
Bu canice savaş yöneliminin tek çözümü, uluslararası işçi sınıfının kapitalizme karşı seferber edilmesinden geçmektedir. İşçiler, büyük silah sanayisinin karşılıksız kamulaştırılması ve ana hissedarlarının tiksindirici kârlarına el konulması için mücadele etmelidir. Böylece bu kaynaklar küresel pandemiyle mücadele etmek ve nüfusun büyük çoğunluğunun sosyal ihtiyaçlarını karşılamak için seferber edilebilir. Bu vazgeçilmez talepler, iktidarın işçi sınıfına aktarılması ve uluslararası ölçekte sosyalizmin kurulması mücadelesine ayrılmaz bir şekilde bağlıdır.
Bu mücadeleye önderlik etmesi için, Sosyalist Devrimin Dünya Partisi’nin, yani Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin bütün ülkelerde şubeleri inşa edilmelidir. Bu çevrimiçi 1 Mayıs toplantısına katılan herkesi, bu partinin inşasına dahil olmaya çağırıyoruz.