Perspektif

ABD ve NATO neden Rusya ile savaş istiyor?

Dünya Sosyalist Web Sitesi, ABD ve NATO’nun Rusya’ya yönelik artan provokasyonlarını kınar. Bu provokasyonların amacı savaş bahanesi üretmektir. Bu pervasız eylemler, yüz milyonlarca insanın hayatına mal olacak küresel bir çatışmayı tetikleme tehdidi oluşturmaktadır.

Biden yönetimi Pazartesi günü Rusya ile sınırı olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine konuşlanmak üzere 8.500 askeri hazırda beklettiğini duyurdu. Bu, New York Times’ın, ABD hükümetinin bölgeye 50.000 kadar asker göndermeye yönelik planlar yaptığına dair haberini takip ediyor.

Donetsk, Ukrayna yakınlarında bir Ukraynalı asker, 12 Nisan 2021. (AP Photo)

Ukrayna rejimiyle üst düzey ABD görüşmelerinde yer alan ABD’li Albay Alexander Vindman şunları ilan etti: “Bu Amerikan kamuoyu için neden önemli? Önemli, çünkü Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük savaşı yaşamak üzereyiz. Büyük bir hava kuvveti konuşlandırması, uzun menzilli topçu silahları, seyir füzeleri, 80 yıldan fazla bir süredir Avrupa manzarasında görmediğimiz şeyler olacak; temiz veya steril bir ortam olmayacak.”

ABD’nin Irak ve Afganistan’daki felaket getiren müdahaleleri gibi, Rusya ile savaşın yolu da yalanlarla döşenmiştir. Doğu Avrupa’daki askeri yığınak, medyanın, Ukrayna’nın istilasının yakın olduğuna dair abartılı iddialarıyla gerekçelendiriliyor. Oysa Ukrayna hükümeti bile bu iddialara kuşkuyla bakıyor. Bu iddialar, Rusya’nın bir “sahte bayrak” operasyonu düzenlemeyi planladığına dair herhangi bir maddi temeli olmayan uyarılarla destekleniyor. Böyle bir operasyon olursa, faillerinin Moskova’da değil, Washington’da olacağından emin olunabilir.

En son yalan, Britanya hükümeti tarafından üretilen, Rusya’nın Ukrayna’da bir kukla rejim kurmayı amaçladığı iddiasıdır ki, 2014’te Washington, Berlin ve NATO ittifakının Kiev’de aşırı sağcı bir darbeyle iktidarın ele geçirilmesini destekleyerek yaptığı tam da buydu. Bu yalan şimdiden Londra’nın elinde patladı. Ukrayna’da kukla bir Rus rejiminin sözde lideri olarak tanımlanan kişi, iş adamı ve eski milletvekili Yevhen Murayev, aslında mal varlıklarına el koyan Rusya’dan men edilmiş durumda.

En büyük yalanı ise, ABD ve NATO’nun “dış saldırılara” karşı “demokrasi”yi savunduğudur. Oysa Ukrayna hükümeti ve devlet aygıtı, 2014 darbesinde merkezi bir rol oynayan neo-Nazi paramiliter güçlerle doludur. Buna Avrupa Parlamentosu’nun “ırkçı, antisemitik ve yabancı düşmanı görüşleri” nedeniyle resmen kınadığı Svoboda partisi ve neo-Nazi Sağ Sektör milisleri ile Azak Taburu da dahildir.

Biden yönetiminin Ukrayna’nın ulusal egemenliğinin kutsallığını “dış saldırılara” karşı savunduğuna ilişkin iddialarına gelince, son 30 yılda ABD tarafından istila edilen ve/veya bombalanan ülkelerin listesi Panama, Irak, Kuveyt, Haiti, Somali, Bosna, Sudan, Afganistan, Yugoslavya, Yemen, Irak, Pakistan, Libya ve Suriye’yi içermektedir.

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasından bu yana, NATO askeri ittifakı sınırlarını Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’yı da içine alarak 1.300 kilometre mil genişletti. 2021’de NATO, Ukrayna’yı resmi olarak “üye adayı” olarak kabul ederken İsveç ve Finlandiya da Rusya karşıtı ittifaka katılmayı düşünüyor. Hem Finlandiya hem de Estonya, St. Petersburg’a 200 kilometreden daha yakın. Ukrayna’nın doğu sınırı ise Moskova’ya 750 kilometre bile değil.

ABD ve Avrupalı güçler, Rusya’yı kendi sınırları içinde iddia edilen askeri intikalleri nedeniyle kınarken, ABD tarafından Baltık ülkeleri Estonya, Litvanya ve Letonya’ya şu anda Ukrayna’ya da sevk edilmekte olan milyarlarca dolarlık silahlar tedarik edilmiş durumda. ABD’nin Ukrayna’da halihazırda Özel Harekat Kuvvetleri de dahil olmak üzere 150’den fazla askeri danışmanı var. Britanya, Kanada, Litvanya ve Polonya’nın da ülkede danışmanları bulunuyor. Bu koşullar altında, Rusya, bir askeri saldırının hedefi olduğunu nasıl varsaymaz?

Emperyalist saldırganlığı haklı çıkarmak için kullanılan yalanlar Irak’ın “kitle imha silahları” iddialarından daha inandırıcı olmasa da, eski yalanlar gibi yeni yalanlar da medya tarafından mutlak gerçek olarak sunuluyor.

Biden yönetimi ya da NATO müttefikleri, tırmanan çatışmanın sonucunun ne olacağını sandıklarını açıklamadı. Peki, onların en kötü durum senaryosu ne?

ABD, Rusya ile doğrudan bir askeri çatışmaya dahil olmayacağını iddia ediyor. Bu bir yalandır. Ukrayna’ya silah yağdıran ve ülkeye Amerikalı askeri danışmanlar yerleştiren ABD, -hukuken ve fiilen- Rusya’ya karşı şimdiden düşmanca eylemlerde bulunmaktadır.

ABD ve NATO, yaptıkları Rusya’yı sadece Ukraynalı kuklalara karşı değil, aynı zamanda Amerikalı ve Batı Avrupalı kukla ustalarına karşı da askeri harekât yapmaya sevk ederse ne yapmayı planlıyor? Biden yönetimi ve CIA, Rusya ile savaşın küçük ve kolayca kontrol altına alınabilecek yerel bir çatışma olacağına gerçekten inanıyor mu? Eğer öyleyse, tekrar düşünmeliler.

Rusya ile savaş, hızla tırmanarak küresel bir çatışmaya dönüşecek ve kaçınılmaz olarak Çin’i ve hatta dünyadaki her ülkeyi içine çekecektir. ABD-NATO provokasyonları, nükleer savaş tehlikesini, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş çatışmasının zirvesinden bu yana en büyük hale getirmiştir.

Sadece deliler potansiyel olarak böylesine büyük felaketle sonuçlanabilecek bir savaşı kışkırtabilirmiş gibi görünebilir. Ancak bu deliliğin bir nedeni var.

Birincisi, ABD emperyalizminin jeopolitik hesaplarıdır. Biden’ın son basın toplantısında Rusya’nın sekiz saat diliminden ve muazzam kaynaklarından söz etmesi, ABD askeri planlamasını motive eden canice hesaplara işaret etmektedir.

ABD ve Avrupa emperyalizmi, Rusya’yı, Hitler’in 1941’de gördüğü gibi devasa bir yağma alanı olarak görmektedir. Emperyalizm, savaş ve iç istikrarsızlığın birleştirilmesi yoluyla Rusya’nın parçalanmasına önayak olmaya çalışmaktadır. Amaçları, Rusya’yı büyük emperyalist devletlerin sömürgeleri olarak var olacak sayısız kukla devlete bölmektir.

Ayrıca ABD, Rusya’nın kendi etki alanına entegre edilmesini Çin ile savaş için gerekli hazırlıklar olarak görüyor.

Ancak tüm bunlar, egemen sınıfın COVID-19 pandemisine verdiği yanıtın ürettiği bir felaket ortamında gerçekleşiyor. Resmi rakamlara göre, yaklaşık 900.000 Amerikalı COVID-19’dan öldü. Omicron varyantı kısıtlama olmaksızın yayılırken, egemen sınıf, bırakın virüsü ortadan kaldırmayı, kontrol altına alma iddiasını bile terk etti. Okullar ve işyerleri açık tutuluyor ve tüm pandemi boyunca görülmemiş ölçekte kitlesel enfeksiyon olması kesinleştiriliyor.

Rusya’ya karşı savaşta ABD ile birlikte baş komplocu olan Birleşik Krallık’ta, Boris Johnson hükümeti pamuk ipliğine bağlı durumda. Fakat Johnson, haysiyetsizce “bırakın binlerce ceset yığılsın” diyen bu siyasi ve toplumsal açıdan aşağılık kişi, bir bütün olarak Avrupa burjuva siyasetinin yozlaşmasını örneklemektedir.

Pandemi, tüm kapitalist düzenin ekonomik, toplumsal ve siyasi krizini tetiklemiştir. Geçtiğimiz hafta Wall Street, Mart 2020’deki çöküşten bu yana en sert düşüşleri yaşadı. Yükselen enflasyon, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) mali piyasalara sınırsız nakit sağlama politikasının altını oymakla tehdit ediyor. Bu politika, Büyük Bunalım öncesi yıllardan beri görülmemiş bir spekülatif çılgınlığı körüklemiş durumda.

Biden yönetimi, bir yıl önce iktidara gelmesini engellemeyi amaçlayan faşizan bir darbeden zar zor kurtuldu. Darbeyi kışkırtan Donald Trump, Cumhuriyetçi Parti’nin fiili lideri olmayı sürdürüyor ve Anayasa’yı ortadan kaldırıp bir diktatörlük kurma komplosu devam ediyor.

Geçtiğimiz yıl boyunca Biden yönetiminin saplantısı “birlik” oldu. Egemen sınıf içindeki bölünmelerle ilgili olarak, Biden, Cumhuriyetçi Parti’nin en sağcı kesimleriyle ittifak kurmak için Rusya’ya yönelik provokasyonları kullanıyor. Yani bu birlik, egemen sınıfın yurtdışındaki askeri saldırganlığına dayanıyor.

Ancak egemen sınıfın en büyük korkusu, aşağıdan gelen toplumsal muhalefetin büyümesidir. Pandemiyle mücadele, öğretmenler ve öğrenciler tarafından yapılan grevlerde ve işçi sınıfının daha geniş kesimleri arasında artan öfkede dışa vurulduğu üzere bir sınıf mücadelesi biçimini almaya başlıyor. Chicago’da ve Fransa’da öğretmen grevleri, New York, San Francisco, Boston, İtalya ve Yunanistan’da öğrenci protestoları ve grevler patlak verdi. Türkiye’de madenlerde ve sendikalar tarafından kabul edilen satış sözleşmelerine karşı metal sektöründe fiili grevler patlak verdi.

Rusya karşıtı kampanyaya histerik ve öldürücü karakterini kazandıran şey, kitlesel bir işçi sınıfı hareketinin ortaya çıkması korkusudur. Savaşın sahte bir “ulusal birlik” kurmak için gözü dönmüş bir şekilde kullanılması ilk kez olmayacaktır.

Tarih tarafından mahkûm edilmiş egemen sınıflar, kendi sınıf egemenliklerini korumak için geçmişte sıklıkla intihara meyilli savaş politikalarına yönelmiştir. Princeton Üniversitesi’nden tarihçi Arno Mayer, bu konuyla ilgili “Avrupa’da Savaşın İç Sebepleri ve Amaçları, 1870-1956” başlıklı çalışmasında şunları gözlemlemişti: “Zor durumdaki hükümetler, içeride daha fazla kontrolü geri kazanmaya çalışırken, dış tehlikeler hayaletiyle gösteriş yapmaya eğilimlidirler. Savaş haricindeki uluslararası gerilimlerin iç bütünlüğün beslenmesine yardımcı olabileceğini hesap ederler.”

Dışarıda savaş ve içeride iç baskı için kullanılan “terörle mücadele”nin merkezinde bu tür düşünceler vardı. Geçtiğimiz yıl ABD güçlerinin geri çekilmesiyle sonuçlanan Afganistan’daki savaş bozgununun ardından, egemen sınıfın eğilimi, daha da feci bir askeri çatışma üzerinden bir çıkış yolu bulma yönündedir.

Pandemi sırasında gereksiz yere milyonlarca hayatı kurban etmeye istekli olduğunu kanıtlayan bir egemen sınıf, nihayetinde bir savaşta on milyonlarca, hatta milyarlarca insanı kurban etmeye de bir o kadar istekli olduğunu kanıtlayacaktır.

Hem Rusya hem de Ukrayna işçi sınıfı, Stalinist bürokrasinin 1991’de Sovyetler Birliği’ni dağıtmasının yıkıcı sonuçlarıyla karşı karşıyadır. Suç oluşturan bu eylem, Rusya’nın cömert dünya kapitalist düzenine barışçıl entegrasyon yoluyla zenginleşeceği iddiasıyla gerekçelendirilmişti. Potansiyel emperyalist saldırganlık tehlikesine gelince, Gorbaçov ve Yeltsin ile kapitalist restorasyonun Stalinist teorisyenleri bunu tuhaf bir Marksist fantezi olarak reddettiler. “Emperyalizm”, 1917 Ekim Devrimi’ni ve sosyalizmi haklı göstermek için icat edilmiş Leninist –ya da daha da kötüsü Troçkist– bir kavramdan ibaretti.

Ülkeye egemen olan kapitalist oligarklar adına yöneten Putin rejiminin, bu tehdide karşı bırakın ilerici bir yanıtı, uygulanabilir bir yanıtı bulunmamaktadır. İşçi sınıfının düşmanı bir rejim olarak, emperyalist güçlerle bir anlaşmaya varma çabaları ile onları Rusya’nın askeri gücüyle tehdit etme girişimleri arasında gidip gelmektedir. Rusya işçi sınıfı Putin rejimine herhangi bir siyasi destek veremez.

Durum acildir. İşçi sınıfı, savaş tehlikesi ve savaşı durdurmak için siyasi olarak müdahale etme gerekliliği konusunda bilinçlendirilmelidir.

Savaşa karşı mücadele, işçi sınıfının egemen sınıfın kitlesel enfeksiyon politikasına, eşi görülmemiş düzeyde toplumsal eşitsizliğe ve artan aşırı sağcı-faşist diktatörlük tehlikesine karşı büyüyen hareketiyle bağlantılı olmalıdır. Yani savaşa karşı mücadele, işçi sınıfının egemen sınıfa ve tüm kapitalist sisteme karşı bağımsız bir siyasi hareketi olarak geliştirilmelidir.

Loading