Türkiye-Yunanistan çatışması büyürken NATO içinde Rusya ile savaş konusunda gerilimler artıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günü yaptığı konuşmada, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in 16 Mayıs’ta yaptığı Washington gezisini sert biçimde kınadı. Miçotakis’in artık kendisi için “var olmadığını” ilan eden Erdoğan, bu geziyi NATO ittifakı üzerinde geniş kapsamlı etkileri olacak bir güven ihlali olarak değerlendirdi.

Erdoğan, Miçotakis’i Ege Denizi’nde Türkiye’nin Yunanistan ile olan anlaşmazlığına ABD’yi dahil ettiği için eleştirerek şunları söyledi: “[Miçotakis’le] görüştük, kendisiyle yaptığımız görüşmede aramıza üçüncü ülkeleri sokmayalım, diye mutabık kaldık. Buna rağmen işte şurada geçen hafta bir Amerika seyahati oldu ve senatoda Türkiye’nin aleyhine ne gerekiyorsa bu konuşmaları yaptığı gibi ‘F-16’ları sakın ha Türkiye’ye vermeyin’ demek suretiyle Amerika’ya bu şekilde âdeta telkinlerde bulundu.” Erdoğan ayrıca Yunanistan’ı NATO destekli başarısız 15 Temmuz darbesini destekleyenleri barındırmakla suçladı.

Erdoğan aynı konuşmada ABD’nin Yunanistan’da Rusya’yı ve Çin’in bölgedeki ekonomik nüfuzunu artırmasını hedef alan NATO üsleri kurmasını kendi hükümetine yönelik bir tehdit olarak gördüğünü açıkça ifade ederek, “şu anda 10’a yakın üs var Yunanistan’da. Ve bu üslerle acaba Yunanistan kimi tehdit ediyor? Veya bu üsler Yunanistan’da niye kuruluyor?” dedi.

Finlandiya ve İsveç’in Rusya'ya karşı NATO ittifakına katılmasına yönelik ABD destekli planları veto etme tehdidinde bulunan Erdoğan, Yunanistan’daki NATO üslerini kınarken Türkiye’nin Yunanistan’ın 1980’de NATO’nun birleşik askeri komutanlığına dönüşünü veto etmeme kararının bir hata olduğunu belirtiyor: “Geri döndüler de ne oldu? Örneğin şu anda Dedeağaç’ta Amerika üs kurdu.” Yunanistan’ın Dedeağaç (Aleksandrupoli) kenti, Ege Denizi’nin kuzeyinde, Türkiye sınırında bulunuyor.

Miçotakis’in Washington ziyareti şüphesiz Ankara üzerinde önemli bir askeri ve stratejik baskı oluşturmuş durumda. Miçotakis, Twitter’da, Biden ile yaptığı görüşmenin “Yunanistan/ABD ilişkilerinin ticaret, yatırım ve savunma alanlarında tüm zamanların en yüksek seviyesinde olduğunu gösterdiğini,” yazdı. Ayrıca “bir filo F-35 uçağı alımı için süreci başlatacağız. Ve bu fantastik uçağı bu on yılın sonundan önce Yunan hava kuvvetlerine katabilmeyi umuyoruz,” diye belirtti.

Türkiye, 2016’daki NATO destekli başarısız darbeden sonra Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri satın almasının ardından ABD tarafından F-35 programından çıkarılmıştı.

Artan Türk-Yunan çatışmasına ve NATO içindeki gerilimlere, Ege Denizi’ndeki tehlikeli tırmanma eşlik ediyor. Yunanistan’da yayımlanan Kathimerini gazetesi, Yunanistan ile Türkiye’nin karşılıklı hava sahası ihlalleri iddialarının ortasında, “şu anda devam eden ve 27 Mayıs'ta tamamlanacak olan Fırtına 2022 adlı büyük ölçekli bir Yunan deniz tatbikatı” yapıldığını bildirdi. Haberde Türkiye’nin “iki F-16 savaş uçağıyla Yunan hava sahasını ihlal edip, kuzeydeki liman kenti Aleksandrupoli’nin [Dedeağaç] sadece 2,5 deniz mili yakınına gelerek” bir mesaj verdiği belirtildi.

Türkiye, Yunanistan’ın geçtiğimiz hafta iki kez hava sahasını ihlal ettiğini ve Cuma günü bu ihlallere “mütekabiliyet ve angajman kuralları gereği” yanıt verdiğini açıkladı.

Kathimerini ayrıca Türkiye’yi “göçmenlerle dolu teknelerin Ege’nin doğusundaki Yunan adalarına doğru yola çıkmasına izin verme uygulamasını yeniden başlattığı” gerekçesiyle eleştirdi. Habere göre “Bir süredir ilk kez bu kadar çok sayıda göçmen Türk kıyılarından Yunan karasularına girmeye çalıştı.”

Ege’deki çatışmanın NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşla ve ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı askeri tırmandırma planlarıyla bağlantılı geliştiği açıktır.

Erdoğan yaptığı konuşmada, hükümetinin NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşına yardımlarıyla övünerek şunları söylüyordu: “Lafa gelince herkesin büyük laflar ettiği Karadeniz’in kuzeyindeki savaşta dahi toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına yapılan saldırıyı asla kabul etmediğimizi açıkça belirttiğimiz Ukrayna’ya en ciddi somut ve işe yarar desteği biz verdik.” Türkiye’nin Ukrayna’ya yaptığı silah satışı, 2022’nin ilk çeyreğinde önceki yılın aynı dönemine göre 30 kat artarak 60 milyon dolara ulaştı. Erdoğan ayrıca “Rusya ile siyasi ve insani ilişkilerimizi sürdürerek bölgede önce ateşkesin sağlanması, ardından kalıcı bir barış anlaşmasının yapılması hususunda da en samimi çabaları yine biz sergiledik,” diyordu.

Ankara, Rusya’nın Ukrayna’yı istilasının başlamasının ardından Ege ile Karadeniz arasındaki Çanakkale ve İstanbul boğazlarını hem Rus hem de NATO savaş gemilerine kapatmış durumda.

NATO-Rusya savaşı dünyanın dört bir yanındaki işçileri, özellikle de Balkanlar ve Ortadoğu’dakileri feci bir nükleer savaşla tehdit etmektedir. Erdoğan’ın Perşembe günü “yeni bir dünya savaşının çıkmasının ne bölgeye ne de dünyaya faydasının olacağını” söylemesi, Türk burjuvazisi içinde bu tehlikelere dair artan endişeleri yansıtmaktadır. Washington’ın Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaş hedefleri –önce Kırım ve Donbas’ı geri almak, Rusya’yı parçalamak ve bir yeni sömürge rejimi kurmak– Ortadoğu’daki –ki buna potansiyel olarak Türkiye de dahildir– ülkelere karşı izlediği politikayla benzerdir.

Bununla birlikte, Washington’ın başını çektiği emperyalist güçler tarafından artırılan dünya savaşı tehlikesine karşı Erdoğan hükümeti gibi burjuva rejimler aracılığıyla mücadele edilemez. Siyasi olarak gerici, emperyalizme göbekten bağlı ve en çok işçi sınıfından korkan bu rejimler, emperyalist savaşa karşı uluslararası düzeyde var olan kitlesel muhalefeti harekete geçirme ve birleştirme konusunda hem isteksiz hem de acizdir. Bu görev işçi sınıfına düşmektedir.

Erdoğan Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini veto etme tehdidinde bulunurken, bunu NATO emperyalist güçleriyle Kürt halkına yönelik başka saldırılara ve Ortadoğu’daki askeri harekâtlara yeşil ışık yakmaları konusunda pazarlık etme bağlamında yapmaktadır.

Erdoğan, Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) destek verdikleri gerekçesiyle İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto edeceğini açıklarken, özünde ABD’nin politikasını hedef alıyor. Washington, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Rusya destekli hükümetine karşı Suriye’nin kuzeyinde devam eden işgalinde bir vekil güç olarak YPG’yi desteklerken, Türk burjuvazisi güney sınırlarında YPG önderliğinde bir Kürt devletinin ortaya çıkmasını engellemeye kararlı.

Bunun için 2016’dan beri Suriye’ye çok sayıda askeri harekât düzenleyerek ülkenin bazı bölümlerini işgal eden Erdoğan, Suriye’ye bir harekât daha düzenleneceğini duyurdu: “Güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölgeler oluşturmak için başlattığımız çalışmaların eksik kalan kısımlarıyla ilgili yeni adımları da yakında atmaya başlıyoruz”

Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’dan, Türkiye’nin terörist örgütler olarak yasa dışı ilan ettiği Suriye’deki YPG’ye ve Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) verdikleri desteği kesmelerini talep ediyor. Erdoğan geçtiğimiz günlerde bu çerçevede Hollanda Başbakanı Mark Rutte, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile görüşmeler yaptı.

Erdoğan, Pazartesi günü “Bu ülkelerin [İsveç ve Finlandiya] terör örgütlerine fiili ve siyasi destek vermekle Türkiye’den NATO üyeliğine ‘evet’ demesini beklemek arasında bir tercih yapmaları” gerektiğini söyledi.

Bununla birlikte, ABD’li yetkililer halen Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO'ya kabul edilmesi yönündeki baskılara boyun eğeceğini öngörüyor. ABD Savunma Bakan Yardımcısı Kathleen Hicks, Salı günü Washington’ın “Finlandiya ve İsveç’in bu [endişeleri] Türklerle doğrudan çözebileceğinden emin olduğunu” söyledi.

Gerçekte ise NATO’nun Rusya'ya karşı yürüttüğü savaşın Ortadoğu’da bölgesel bir yangına yol açma tehlikesi içerdiğine dair işaretler giderek artıyor. Ankara’nın YPG milislerine yönelik yeni saldırı hazırlıkları, Rusya’nın Ukrayna’daki güçlerini takviye etmek için Suriye’deki askeri varlığını azalttığı iddialarının ortasında geldi. Ukrayna cephesinde savaşmak üzere Suriye’den çekilen Rus birliklerinin yerine İran güçlerinin konuşlandığına dair çeşitli haberler geliyor.

Washington Post dün “Ukrayna krizi Suriye’deki iç savaşı nasıl daha da kötüleştirebilir?” başlıklı bir makalede şunları yazdı: “Bazıları Rusya’nın Esad rejimine verdiği desteğin azalmasını olumlu bir gelişme olarak görebilir. Ancak bizim değerlendirmemize göre bu değişimler çatışmaların yeniden başlaması için önemli riskler yaratabilir ve İsrail ile İran arasındaki gerilimi tırmandırabilir.”

Artan bölgesel ve hatta küresel savaş tehlikesi, işçi sınıfı içinde büyüyen mücadelelerin emperyalist savaşa karşı ve sosyalizm uğruna birleşik bir uluslararası harekete dönüştürülmesinin aciliyetini vurgulamaktadır.

Loading