2001’den bu yana ABD’nin savaşları 4,5 milyon insanın ölümüne neden oldu

Brown Üniversitesi Savaşın Bedeli Projesi, 15 Mayıs Pazartesi günü yayımladığı sarsıcı raporda, 2001 yılındaki 11 Eylül saldırılarından bu yana ABD tarafından başlatılan savaşlar sonucunda en az 4,5 milyon insanın öldüğünü tahmin ediyor.

Araştırma projesi bu savaşlarda doğrudan hayatını kaybeden insanların sayısına ilişkin tahminleri düzenli olarak yayımlıyordu. Mevcut raporda ise -oldukça ihtiyatlı tahminler kullanarak- dikkatini savaşlarla bağlantılı olarak tarım, sağlık, ulaşım ve ekonominin bir bütün olarak sekteye uğramasından kaynaklanan dolaylı ölümlere çevirmiş.

Ülke içinde yerinden edilmiş bir Afgan çocuk, 15 Aralık 2019 tarihinde Afganistan’ın başkenti Kabil’deki bir çöplükte yakacak odun yerine kullanılabilecek plastik ve diğer eşyaları arıyor. [AP Photo/Altaf Qadri]

Toplam 4,5 milyonluk çarpıcı ölüm sayısı, Afganistan, Irak, Libya, Somali, Suriye ve Pakistan’ın -Afganistan’daki savaşın yayılmasından etkilenen- bölgelerindeki ölümleri içeriyor. ABD askerleri ve paralı askerleri arasındaki, daha sonra ortaya çıkan kanser, intihar gibi savaşın diğer sonuçları nedeniyle meydana gelen ölümler ise raporun konusu değil.

ABD’nin son savaşlarında ölenlerin tahmini sayısı, ABD’nin Ukrayna’daki savaşa özgürlük, demokrasi ve insan haklarını savunmak için müdahale ettiği iddialarını yalanlamaktadır. Amerikan emperyalizmi gezegendeki en acımasız ve kanlı güçtür ve Rusya’ya karşı yürütülen vekalet savaşının nükleer silahların da kullanılacağı daha genel bir çatışmaya dönüşmesi halinde, ölü sayısının son 22 yılın korkunç bilançosunu bile hızla aşması tehlikesi söz konusudur.

Tarafsız ve akademik bir dille kaleme alınan rapor, Savaşın Bedeli Projesi’nin Eş Başkanı Stephanie Savell’e göre “herhangi bir savaşan tarafa doğrudan sorumluluk atfetmiyor.” Yine de tahminler ve bunlara eşlik eden anekdotlar, hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi yönetimler altındaki Washington’un 21. yüzyılın en büyük suçlarındaki sorumluluğuna dair çarpıcı kanıtlar sunuyor.

İncelenen ve birçoğu hâlâ savaş bölgesi olan ülkelerde kesin demografik rakamlar elde etmenin imkansızlığı göz önüne alındığında, “her bir doğrudan ölüm için ortalama dört dolaylı oran uygulayarak kaba bir tahmin oluşturmak” gerekmiş. Bu tahmin, Cenevre Sözleşmesi Sekreterliği tarafından 2008 yılında yapılan ve 1990’ların başından itibaren tüm savaşların gözden geçirildiği bir çalışmada dolaylı ölümlerin doğrudan ölümlere oranının 3 ile 15 arasında değiştiğini ortaya koyan bir çalışmaya dayanıyor.

Savaşın Bedeli Projesi’nin bu savaşlardan kaynaklanan toplam doğrudan ölümlerin 900.000 civarında olduğunu (Lancet tarafından sadece Irak savaşında 600.000 kişinin öldüğüne dair tahminler yayımlandığı göz önüne alındığında ihtiyatlı bir rakam) tahmin eden önceki çalışmalarına dayanarak, rakam dört ile çarpıldığında toplam 3,6 milyona ulaşılıyor. İkisi toplandığında tüm ölümler için nihai tahmin olan 4,5 milyona ulaşılıyor.

Böyle bir tahminin hata payı ne olursa olsun, tahmini rakamın kendisi dehşet vericidir. Bu, Başkan George W. Bush’un Afganistan ve Irak’ta ilk iki savaşı başlattığında pervasızca adlandırdığı şekliyle “21. yüzyıl savaşlarının” devasa insani bedelinin bir göstergesidir. Barack Obama bu iki savaşı sürdürdü ve Libya, Suriye ve Yemen’de olmak üzere bunlara üç savaş daha ekledi; son ikisinde vekil güçler kullanıldı. Donald Trump ve Joe Biden beşini de şu ya da bu şekilde devam ettirdi.

Günümüzde Nürnberg Mahkemesi kurulsaydı, dört başkan da sanık sandalyesinde oturur, yasa dışı saldırı savaşları başlatmak ve kitlesel ölüm ve acılardan sorumlu olmakla suçlanırdı.

Bu savaşların altıncısı olan Somali’deki savaş aslında baba Bush tarafından 1992’deki ilk ABD müdahalesiyle başlatıldı; o zamandan bu yana her ABD yönetimi hava saldırıları, özel harekât güçlerinin baskınları ve insansız hava araçlarının füze saldırılarının yanı sıra şu ya da bu bölgeye ya da tüm ülkeye yönelik gıda ve diğer insani yardım ablukalarına girişti. Ayrıca Etiyopya ve Kenya’dan gelen ABD’nin vekil güçleri tarafından ülke işgal edildi.

Savaşın Bedeli Projesi, bu savaşlar sırasında ve sonrasında yaşanan kitlesel ölümlerin birbiriyle ilişkili dört temel nedeni olduğunu öne sürüyor:

  • Ekonomik çöküş, geçim kaynaklarının kaybı ve gıda güvensizliği
  • Kamu hizmetlerinin ve sağlık altyapısının tahrip edilmesi
  • Çevresel kirlenme
  • Tekrar eden travma ve şiddet

Belki de en çok harap olan ülke, Sovyetler Birliği’nin istilasından sonra 10 yıl devam gerilla savaşının yaşandığı Afganistan’dı. İstilanın ardından Taliban iktidarı ele geçirene kadar yedi yıl süren bir iç savaş ve ABD istilasına kadar beş yıl süren bir Taliban yönetimi yaşandı. Ardından 20 yıl süren ABD işgali ve savaşı geldi.

Afganistan’da nüfusun tüm kesimleri için şu andaki ölüm oranı, bu korkunç tarihin herhangi bir döneminde yaşandığından daha yüksektir. Rapora göre:

Afganistan ekonomisi çökmüş durumda ve nüfusun yarısından fazlası günde 1,90 dolardan daha az bir gelirle aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Durum çok vahim: Afganların %95’i yeterince beslenemiyor ve kadınların geçimi sağladığı hanelerde bu oran %100’e ulaşıyor. Tahminen 18,9 milyon kişi -ülke nüfusunun neredeyse yarısı- 2022 yılında gıda güvencesinden yoksundu. Bunlardan 3,9 milyonu akut olarak yetersiz beslenen, temel besin maddelerini yeterince alamayan ve bunun ciddi fizyolojik sonuçlarını yaşayan çocuklardır. Bir milyon Afgan çocuk ölüm riski altındadır.

Tüm uygulamalara bakıldığında, ülkede birkaç büyük şehir dışında sağlık sistemi bulunmamaktadır. Rapora göre: “ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin ardından sağlık hizmetlerine yönelik tüm yabancı fonlar aniden kesildi ve bir ay sonra Afganistan’daki sağlık tesislerinin %80’inden fazlasının işlevsiz olduğu bildirildi.”

En kötü durum ise dünyaya yeni gelenler için geçerli. Çalışma şöyle devam ediyor: “Afganistan’da Ocak ve Mart 2022 tarihleri arasında yaklaşık her on yeni doğan bebekten biri öldü. Sadece üç ayda 13.000’den fazla bebek yaşamını yitirdi.”

Antropolog Anila Daulatzai’nin Kabil’e yaptığı bir ziyaretin ardından araştırmacılara söylediği gibi, “Afganistan gibi bir yerde, bugün herhangi bir ölümün savaşla ilgisi olmadığı düşünülebilir mi?”

İncelenen ülkelerin çoğunda tarım ve sağlık hizmetlerinin tahrip edilmesi savaşın planlanmamış bir yan ürünü değil, temel hedeflerinden biriydi. Rapora göre Suriye’de:

Suriye, Rusya ve ABD hükümetleri ile İslam Devleti ve El Nusra Cephesi gibi militan gruplar da dahil olmak üzere çeşitli taraflar hastaneleri ve sağlık tesislerini bombaladı.

Yemen’de ABD destekli Suudi ordusu, halkı açlığa mahkum etmek amacıyla çiftlikleri, gıda depolama tesislerini, bakkalları ve hatta balıkçı teknelerini bombaladı. Irak’ta ABD bombardımanı sağlık tesislerinin yanı sıra ilaç fabrikalarını hedef aldı.

Irak, Ortadoğu’daki en gelişmiş sağlık sistemlerinden birine sahipti. Ancak ABD işgalinden sonraki beş yıl içinde, 2003’ten itibaren, ülkedeki doktorların yarısı, yani toplam 18.000 doktor ülkeyi terk etti. IŞİD’in yükselişi ve 2014’te iç savaş koşullarının şiddetlenmesiyle birlikte 5.400 doktor daha ülkeden ayrıldı. Geriye sadece çekirdek bir sağlık ekibi kaldı.

Savaşın Bedeli çalışması, yardım görevlilerinin yanı sıra hükümetlerin raporlarına dayanarak çocuklarda yetersiz beslenmeye ilişkin güncel raporları derlemeyi başardı. “Şu anda bu ülkelerde 7,6 milyon çocuğun akut yetersiz beslenmeden muzdarip olduğu” tahmin ediliyor. Bunların yarısı Afganistan’da, geri kalanların çoğu da Yemen’de.

Yemen’de Suudi rejimi, başta ABD olmak üzere emperyalist güçler tarafından tedarik edilen bombaları ve savaş uçaklarını kullanarak ve Amerikan ve Britanyalı subaylar tarafından verilen hedef bilgilerine dayanarak 33 milyonluk bir ülkeye tahminen 24.000 hava saldırısı düzenlemiştir. Araştırmaya göre bu saldırıların 7.000’i askeri olmayan tesisleri, 8.000’i askeri tesisleri ve 9.000’i de belirlenemeyen hedefleri vurmuştur.

Libya’da ülkenin bombalanmasına öncülük eden ABD idi. 2011’de ABD-NATO savaşı, uzun süredir iktidarda olan Muammer Kaddafi’nin devrilmesine ve korkunç bir şekilde öldürülmesine yol açtı. Daha sonra ülke, bazıları ABD tarafından desteklenen, bazıları ise ABD ile anlaşmazlığa düşen İslamcı militanların önemli roller oynadığı uzun süreli bir iç savaşa sürüklendi.

Pentagon’un bir raporuna göre, Kaddafi’nin doğum yeri olan ve daha sonra IŞİD tarafından kontrol edilen Sirte kentinde, ABD 2016’nın Ağustos ve Aralık ayları arasında 300’ü insansız hava aracı ve 200’ü insanlı uçak olmak üzere 500 hava saldırısı gerçekleştirdi. Savaşın Bedeli’nin de belirttiği gibi, bu “ABD’nin Suriye ve Irak’taki hava harekatlarının benzer dönemlerine kıyasla daha yoğun bir bombardımandı.”

Bu savaşların sayısız başka sonuçları da vardır: büyük miktarlarda patlamamış mühimmat, çevresel bozulma, yaygın travma sonrası stres bozukluğu ve diğer ruh sağlığı sorunları, kanalizasyon sistemlerinin ve halk sağlığı için hayati önem taşıyan diğer altyapıların tahrip edilmesi. Son konu ile ilgili olarak rapor şunları belirtmektedir: “Beş yaş altı Iraklı çocuklar arasında ölüme yol açan başlıca etkenler alt solunum yolu enfeksiyonları, ishal ve kızamıktır.”

Bu savaşların en önemli sonuçlarından biri de on milyonlarca insanın yerinden yurdundan edilmesidir. Çalışma, 11 Eylül sonrası savaşlar nedeniyle 38 milyon insanın yerinden edildiğini ve bunların çoğunluğunun (yüzde 53) çocuk olduğunu tahmin etmektedir.

Suriye’nin savaş öncesi nüfusunun yarısından fazlası yerinden edildi: 5,6 milyon sığınmacı başka ülkelerde iken, 6,5 milyon kişi ülke içinde yerinden edilmiştir (BM ve insani yardım gruplarının tabiriyle ÜİYEK’ler). Afganistan’da 2022 yılında yüzde 60’ı çocuk olmak üzere 4 milyon ÜİYEK vardı. Yemen’de 2019’da 3,6 milyon ÜİYEK bulunurken denizleri aşmanın ya da Suudi Arabistan üzerinden kaçmanın zorluğu nedeniyle çok az sığınmacı vardı.

Rapor oldukça isteksiz ve kısa bir sonuçla bitiyor: ABD de dahil olmak üzere çeşitli hükümetlerin politikalarını değiştirmeleri çağrısı yapıyor ancak yazarın kendisinin de buna inanmadığı anlaşılıyor. Ve bunun iyi bir nedeni var. Bu yıkıcı olgulara ve rakamlara verilecek tek akılcı yanıt, emperyalizme ve onun tüm suçlarına son vermek için uluslararası işçi sınıfına dayanan devrimci sosyalist bir hareket inşa etmektir.