Dünya çapında yakından takip edilen cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu yarın yapılacak. 14 Mayıs’taki ilk turu Cumhur İttifakı’nın adayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oyların yüzde 49,5’ini alarak önde bitirmişti. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise yüzde 44,9 ile ikinci sırada yer almıştı.
Erdoğan’ın anketlerde önde görünmesi, ilk turu önde kapatması ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) milletvekili seçimlerinde yaklaşık 7 puanlık düşüşe rağmen ilk sırayı almasının nedeni, işçilerin yaşam koşullarının iyileşmesi değildir. Aksine, bu durum, Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) ve çok sayıda sahte sol partinin desteklediği Kılıçdaroğlu liderliğindeki burjuva muhalefetin iflasından kaynaklanmaktadır.
ABD-NATO’nun Rusya’ya karşı savaşı tırmandırdığı Ukrayna’nın birkaç yüz kilometre güneyinde yer alan Türkiye, savaşın içine çekilme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Resmi olarak yüzde 40 civarında seyreden yıllık enflasyon, bağımsız ENAG’ın raporuna göre yüzde 105 civarında ve işçi sınıfının alım gücünü azaltıyor. Sadece Türkiye’de resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği ve milyonlarca insanın evinden olduğu Türkiye-Suriye deprem felaketi bu krizi daha da derinleştirdi.
Erdoğan’ın seçim başarısında muhalefete uygulanan sansürün, HDP’lilere yönelik yaygın antidemokratik tutuklamaların ve devlet baskısına başvurulmasının bir rol oynadığı inkâr edilemez. Ancak asıl belirleyici etmen, Erdoğan’ın, Kılıçdaroğlu’nun ABD emperyalizmine ve NATO’ya apaçık yönelimini ve uluslararası finans çevreleriyle bağlarını kendi çıkarına istismar etme becerisiydi. Bu temelde Erdoğan kendisini “kötünün iyisi” olarak gösterdi.
Sağcı İslamcı bir siyasetçi olan Erdoğan, yirmi yılı aşkın bir süredir, ABD liderliğindeki NATO ittifakının kritik bir üyesi olan Türkiye’nin lideri olarak, Türk burjuvazisinin köklü askeri ve ekonomik bağlara sahip olduğu emperyalist güçlerle işbirliği yapmıştır. Bu durum, 15 Temmuz 2016’da Erdoğan’a karşı NATO destekli başarısız bir darbeye yol açan gerilimlere rağmen devam etti.
Buna rağmen Erdoğan, işçilerin geniş kesimlerinin emperyalist güçlere ve uluslararası mali sermayeye yönelik yaygın muhalefetini istismar edebilmektedir, çünkü Kılıçdaroğlu’nun emperyalizme açık yönelimi onun kendisini doğru olmayan bir şekilde “anti-emperyalist bir lider” olarak pazarlamasına olanak vermektedir.
Erdoğan, seçim kampanyasının başından itibaren bu temaya özel bir ağırlık verdi. Nisan ayındaki ilk mitinginde şunları söylüyordu:
Siz şahitsiniz bizim siyasi hayatımızın tamamı emperyalistler ve onların taşeronları ile mücadele etmekle geçti. Vesayetin gücünü kırarken emperyalizme meydan okuduk. Suriye ve Irak harekâtlarında onların ülkemize yönelik oyunlarını yine biz bozduk. 15 Temmuz’da Bay Bay Kemal tankların arasından kaçıp belediye başkanına giderken biz Yeşilköy’de halkımızla birlikteydik.
Doğrusu Erdoğan, 21. yüzyıl boyunca NATO üyesi emperyalist güçlerin Afganistan’dan Irak’a, Libya’dan Suriye’ye işgal ve rejim değişikliği savaşlarına destek vermiştir. Türk burjuvazisi, ABD liderliğinde Ortadoğu’yu yağmalama çabalarına suç ortaklığı yapmıştır.
ABD’nin Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantılı Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) Suriye’deki başlıca vekil gücü yapma kararı ve bağımsız bir Kürt devleti olasılığının gündeme gelmesi, Ankara ile Washington arasındaki gerilimlerin tırmanmasında belirleyici bir rol oynadı. Washington’da Erdoğan’ın Rusya ile ilişkilerinden duyulan endişeyle birlikte bu anlaşmazlıklar, NATO’nun 2016’da Erdoğan'a karşı darbe girişimini desteklemesine yol açtı.
Erdoğan, kitlesel protestolar sayesinde darbe girişimini atlattı ve bunu polis devleti inşasını hızlandırmak için bahane olarak kullandı. Ancak iddia ettiğinin aksine, emperyalizme hiçbir zaman meydan okumadı.
Aksine, bir yandan ABD’nin vekil gücü YPG’ye saldırıya geçerken, aynı anda Washington’la ve diğer NATO başkentleriyle ilişkileri düzeltmeye ve ABD ile Rusya arasında manevra yapmaya çalıştı.
Seçim kampanyası boyunca Erdoğan, 15 Temmuz darbesinin arkasında olmakla suçladığı, ABD’deki CIA varlığı Fethullah Gülen taraftarlarının ve PKK-YPG’nin, emperyalist güçlerle birlikte Kılıçdaroğlu’nu desteklediğini savundu. Bu amaçla Erdoğan, mitinglerinde montajlanmış bir video yayınladı. Sonradan sahte olduğu kabul edilen videoda PKK liderleri Kılıçdaroğlu lehine tezahürat yapıyordu.
Erdoğan, hükümetinin Kürtleri hedef alan provokasyonlarını ve baskılarını sürdürürken, aynı zamanda tekrar tekrar halkın savaş karşıtlığına seslendi. Erdoğan “Ülkemizi bölgemizdeki çatışmalardan uzak tutarak, barış için çalışarak emperyalistlerin felaket senaryolarını biz paçavraya çevirdik” iddiasına bulunsa da, gerçekte Ankara, 2011’de Suriye’de İslamcıları vekil olarak kullanarak bir rejim değişikliği savaşının kışkırtılmasında CIA ile koordine içinde çalışmıştı.
Ukrayna savaşında ise Ankara, esas olarak Türk burjuvazisinin Rusya ile olan güçlü ekonomik bağları nedeniyle NATO ile Rusya arasında manevra yapmaya dayalı bir politika izliyor. Bununla birlikte Erdoğan, NATO güçlerinin Rusya’ya karşı savaş çığırtkanlığını tekrarlamamaya çalışmasının ve savaşan ülkeler arasında “barış”ı sağlama adına arabuluculuk yapma girişimlerinin kamuoyunda gördüğü sempatinin farkındadır.
Şubat 2022’de Areda Survey’in yaptığı bir ankette, “Türkiye, Rusya-Ukrayna konusunda tarafsızlık politikasını değiştirmeli midir?” sorusuna katılımcıların yüzde 89’u “hayır” yanıtını vermişti. “NATO’nun Türkiye’yi koruyabileceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 90’ı “hayır” diyordu. Kadir Has Üniversitesi’nin 2018’de yaptığı bir ankette “ABD’yi en büyük tehdit” olarak görenlerin oranı yüzde 82’ye yükselmişti.
Emperyalizme karşı bu yaygın muhalefete demagojik bir şekilde seslenebilen Erdoğan, NATO’nun Rusya’ya karşı doğuya doğru genişlemesini desteklemektedir. Bizzat Erdoğan, Türkiye Cumhurbaşkanı olarak Finlandiya’nın NATO'ya katılmasının önünü açarak, NATO’nun Rusya sınırlarında savaş çıkarması riskini önemli ölçüde arttırdı. Mart ayında Erdoğan, Finlandiya’nın üyeliğinin NATO’yu daha da güçlendireceğini belirterek, “NATO bu sayede, küresel güvenlik ve istikrarın muhafazasında inanıyorum ki etkin rol oynayacaktır,” diyordu.
Erdoğan’ın sosyal politikaları ve vaatleri de seçim kampanyasının bir parçasıydı. Erdoğan, bir yandan, Türk bankacılık sektörünün net kârının 2022’de yüzde 350’nin üzerinde artış kaydetmesinde kendini gösteren, işçi sınıfından mali sermayeye devasa bir servet aktarımı yapan politikalar izledi. Aynı anda da derinleşen ekonomik kriz ve artan hayat pahalılığı için emperyalist güçleri ve onların Türkiye’ye yönelik politikalarını suçladı.
Erdoğan ekonomik krize sınırlı da olsa belirli önlemlerle karşılık verdi. Diğer şeylerin yanı sıra, asgari ücreti yükseltti, EYT yasasını çıkardı ve emekli maaşlarını artırdı, doğalgaz sübvansiyonu yaptı ve tarımsal destek kredileri çıkardı. 6 Şubat depremlerinin ardından iki yıl içinde 650 bin konut inşa etme taahhüdünü öne çıkardı. Erdoğan bu temelde kendisini emekçilerin dostu olarak sunmaya çalıştı.
Erdoğan’ın işçilere verdiği tavizler, enflasyon nedeniyle yaşam standartlarındaki düşüşü durdurmaya yetmese de, Kılıçdaroğlu’na karşı etkili bir kampanya yürütmesini sağladı. Kılıçdaroğlu, kârlılığı artırmak için, daralmaya ve yaygın işten çıkarmalara yol açacak şekilde, faiz oranlarını yükseltmek üzerine kurulu bir ekonomi politikası ortaya koydu. Böyle bir rakibin karşısında Erdoğan, kendisini emekçilerin dostuymuş gibi gösterebildi.
Erdoğan, özellikle 14 Mayıs’tan sonra Kılıçdaroğlu’nun sığınmacı karşıtı gerici kampanyasını da kendi lehine kullanabildi. Temelde Kılıçdaroğlu gibi, emperyalist savaşın kurbanları olan sığınmacıları ülkelerine geri göndermeyi savunan ve bu çaresiz insanları Avrupa Birliği ile pazarlıklarında bir koz olarak kullanan Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun aşırı sağcı söylemlerine onu ve müttefiklerini Nazilerle kıyaslayarak karşılık verdi. Erdoğan dün yaptığı bir konuşmada, “Sığınmacılar konusunda da, CHP Genel Başkanı’nın yaptığı gibi Nazi dönemini aratmayan nefret söylemlerine asla başvurmayacağız,” diyordu.
Nihayetinde yarınki seçimler, hangi gerici aday kazanırsa kazansın, hiçbir şeyi çözmeyecektir. Kılıçdaroğlu’nun emperyalizme açık sadakat beyanları ya da Erdoğan’ın sinik popülizmi, işçi sınıfına kapitalizmin krizinin neden olduğu artan küresel savaş tehlikesinden ve ekonomik çöküşten bir çıkış yolu sunmamaktadır.
İşçi sınıfı içinde gerçekten anti-emperyalist, yani enternasyonalist ve sosyalist bir hareketin inşası, emperyalizm yanlısı her iki adayı ve müttefiklerini reddetmeyi ve siyasi olarak teşhir etmeyi gerektirmektedir. 2023 seçimleri, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Grubu’nun perspektiflerini doğrulamıştır.
Daha fazlasını okuyun
- Savaşa hayır! Egemen sınıfın emperyalizm yanlısı ittifaklarını reddedin! Sosyalist Eşitlik Partisi’ni inşa edin!
- HDP ve sahte sol, sığınmacı ve Kürt karşıtı programına rağmen Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyi sürdürüyor
- Erdoğan ve Kılıçdaroğlu, sığınmacıların sınır dışı edilmesi ve “yasa ve düzen” gerici programında birleşti