ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Pazartesi günü Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya geldikten ve ülkenin dışişleri yetkilileriyle saatler süren görüşmeler yaptıktan sonra iki günlük Çin ziyaretini tamamladı. Blinken’in ziyareti, Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşta sert bir ABD-NATO askeri tırmanışı hazırlanırken, ABD’nin Çin’le çatışmasını askıya almak ve Pekin’le artan gerilimi hafifletmek için yapılan sinsice bir girişimdi.
Biden yönetimi göreve geldiğinden bu yana, Obama ve Trump dönemlerinde Çin’i kuşatmak ve zayıf düşürmek için alınan diplomatik, ekonomik ve askeri tedbirleri daha da yoğunlaştırdı. ABD’nin Çin ile ilişkilerindeki bozulma, Şubat ayında Blinken’in Pekin’e yapmayı planladığı ziyaretin, ABD Hava Kuvvetleri’nin ABD hava sahası üzerinde askeri üsleri gözetlediği iddiasıyla bir Çin balonunu düşürmesinin ardından iptal edilmesiyle daha da derinleşti.
Blinken ikiyüzlü bir şekilde ABD’nin Çin’i kuşatma ya da Çin ile çatışma peşinde olmadığını beyan ederek Pekin’e geldi. Şi ile görüşmeden önce, Washington’un iki ülke arasındaki ilişkiyi istikrara kavuşturmak için Pekin’le birlikte hareket edeceği güvencesini verdi. Blinken diğer yorumlarında ise ABD’nin “ilişkilerin çatışmaya dönüşmemesi için bu rekabeti sorumlu bir şekilde yöneteceğini” ifade etti.
İki gün boyunca bir nebze de olsa diplomatik nezaket muhafaza edildi. Ancak, ABD tarafından kasıtlı olarak alevlendirilen karşılıklı anlaşmazlık noktalarının hiçbiri çözüme kavuşturulmadı. Kamuoyunda yapılan yorumlar, Blinken’in diplomatik bir dille “samimi, esaslı ve yapıcı tartışmalar” olarak tanımladığı kapalı kapılar ardında gerçekleşen öfkeli görüş alışverişlerine dikkat çekti.
Blinken Pazartesi günü Çin’in en üst düzey dışişleri yetkilisi Wang Yi ile üç saat görüştü. Çin Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Wang, “ABD’den ‘Çin tehdidi teorisini’ abartmayı bırakmasını, Çin’e yönelik yasadışı tek taraflı yaptırımları kaldırmasını, Çin’in teknolojik gelişimine yönelik baskılardan vazgeçmesini ve Çin’in içişlerine keyfi müdahaleden kaçınmasını talep etti.”
Biden yönetimi, Trump döneminde Çin’le yapılan yaklaşık 360 milyar dolarlık ticarete uygulanan gümrük vergilerini sürdürmekle kalmadı, aynı zamanda insan hakları ihlalleriyle bağlantılı olduğu iddia edilen Çinli yetkililere yönelik tek taraflı yaptırımları da genişletti ve Çin endüstrilerini teknolojik olarak felce uğratmak amacıyla gelişmiş yarı iletkenlerin satışına eşi benzeri görülmemiş ihracat kontrolleri getirdi. Herhangi bir taviz vermekten uzak olan Blinken, ihracat kontrollerinin geniş kapsamına rağmen kararı ulusal güvenlik gerekçesiyle savundu.
Blinken, Washington ve Pekin arasındaki diplomatik ilişkilerin temelini oluşturan “Tek Çin” politikasının altının oyularak kasıtlı olarak körüklenen Tayvan konusundaki tehlikeli gerilimleri yatıştırmak için de herhangi bir adım atmadı. Taipei ile daha yakın siyasi ve askeri bağlar ABD tarafından hızlandırmış durumda. ABD, giderek sadece ismen uyguladığı Tek Çin politikası kapsamında, Pekin’i Tayvan da dahil olmak üzere tüm Çin’in meşru yöneticisi olarak fiilen tanımaktadır.
Çin Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, iki ülke arasındaki ilişkilerde gelinen “düşük noktadan” Washington’un “Çin’e yönelik yanlış politikalarına yol açan hatalı Çin algısını” sorumlu tuttu. Blinken’in ziyaretinin “Çin-ABD ilişkilerinin kritik bir dönemecine denk geldiği ve diyalog ya da cepheleşme, işbirliği ya da çatışma arasında bir seçim yapılması gerektiği” uyarısında bulundu. ABD’ye “Çin-ABD ilişkilerinin hızla gerilemesini durdurarak sağlıklı ve istikrarlı bir yola geri döndürmesi” çağrısında bulundu.
Görüşmeler sırasında çok az konuda anlaşmaya varıldı. Blinken ve Çin Dışişleri Bakanı Qin Gang arasında beş saat süren görüşmeler, mütevazı kazanımlar olarak nitelendirilen, tekrar bir araya gelme ve belirli sorunlar üzerinde “çalışma seviyesinde” toplantılar düzenleme mutabakatı ile sona erdi. Qin, Çin ve ABD arasındaki yolcu uçuşlarının arttırılması ve daha fazla öğrenci, akademisyen ve iş insanı değişiminin teşvik edilmesi konularını görüştüklerini söyledi. Qin yılın ilerleyen dönemlerinde Washington’u ziyaret etme davetini kabul etti. Daha sonra Şi, Kasım ayında San Francisco’da yapılacak Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) liderler zirvesi sırasında Biden ile görüşebileceğini belirtti.
Ancak Blinken, ziyareti sırasındaki önceliklerinden birinin iki ülke arasında askerden askere bir iletişim kanalının yeniden kurulması olduğunu ancak bu konuda bir anlaşmaya varılamadığını kabul etti. ABD böyle bir mekanizmanın Çin’in etrafındaki sularda ve hava sahasında tehlikeli olaylardan kaçınmak için gerekli olduğunu iddia ediyor. Ancak ABD, Tayvan Boğazı da dahil olmak üzere Güney Çin ve Doğu Çin Denizlerinde “seyrüsefer özgürlüğü” adına provokatif deniz ve hava operasyonları düzenleyerek tehlikeleri kasıtlı olarak arttırmıştır.
Washington, Rusya’ya karşı ABD-NATO savaşını, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınamaması nedeniyle Çin ile gerilimi arttırmak için kullanmıştı. Şubat ayı sonlarında Blinken, Münih Güvenlik Konferansı sırasında Wang ile karşı karşıya geldi ve Çin’i Rusya’ya ölümcül yardım sağlamayı “düşünmekle” suçladı. Çin buna önemli diplomatik temasları dondurarak karşılık verdi.
Pazartesi günü Blinken, Çin’in ABD ve diğer ülkelere, Ukrayna’da kullanılmak üzere Rusya’ya ölümcül yardım sağlamadığı ve sağlamayacağı konusunda güvence verdiğini kabul etti. Gazetecilere verdiği demeçte “Bunu takdir ediyoruz ve bununla çelişen herhangi bir kanıt görmedik” dedi. Hiçbir kanıt sunmadan, yine de Çinli firmaların Rusya’ya Ukrayna’daki savaşta kullanılabilecek teknoloji sağlıyor olabileceğine dair “endişelerini” dile getirdi ve Çin hükümetini “çok dikkatli” olmaya çağırdı.
Blinken’in 2018’den bu yana bir ABD dışişleri bakanı tarafından gerçekleştirilen ilk ziyaretinin sınırlı sonucu, ziyaretin, ABD Ukrayna’da Rusya ile savaşı tırmandırırken Çin ile ilişkileri “istikrara kavuşturmaya” yönelik taktiksel bir manevra olduğunun altını çiziyor. ABD emperyalizminin stratejisi, ABD’nin Hint-Pasifik’teki askeri yığınağı hızla devam ederken, küresel ekonomik ve askeri hakimiyetine yönelik başlıca tehdit olarak Çin’e odaklanmaya devam ediyor.
Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı A. Wess Mitchell’in Foreign Policy’de yakın zamanda yayınlanan bir yorumu, Amerikan güvenlik çevrelerinde “sıralama” olarak bilinen düşünceyi açık bir şekilde ortaya koydu. Bu düşünce önce Rusya’nın askeri olarak yenilgiye uğratılması ve itaat altına alınması, ardından da başlıca rakibi Çin’i ezmek için bir savaş.
“Ukrayna savaşının uzaması ABD’nin stratejisini değiştirmemeli” başlıklı makalede Mitchell, ABD’nin geçen yıl detaylandırdığı “iki büyük güçten daha güçlü olana karşı tam ölçekli bir meydan okumaya hazır olmadan önce zayıf olanla kararlı bir şekilde başa çıkma” yaklaşımını sürdürmesi gerektiğini savundu.
Ukrayna’daki savaşın ABD’nin hedeflerine ulaşmadan sürüncemede kaldığı yönündeki eleştirilere yanıt veren Mitchell, “ABD’nin Çin ve Rusya’dan gelen iki cepheli meydan okumayla başa çıkabilmesi için en iyi stratejinin sıralama olduğunu” ifade etti. ABD’nin Çin’in Tayvan konusunda iki ila beş yıl arasında bir savaşa hazır olmayacağını tahmin ettiğini belirttikten sonra, Ukrayna’daki çatışmanın “ABD ordusunun hayati stok birikimini ve genel olarak savaşa hazırlığını hızlandırmadaki” “harekete geçirici etkisini” övdü ve “ABD’nin Avrupa ve Asya’daki müttefikleri arasında daha fazla savunma ciddiyetine yol açmasından bahsetmeye bile gerek yok.” dedi.
Bu yorumlar, Blinken’in Pekin gezisinin, ABD’nin Çin’e karşı savaşa girmeden önce Rusya’ya kesin bir darbe indirmesi için zaman kazanma girişiminden başka bir şey olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. ABD’nin emperyalist politikasının insanlığı nükleer silahlı güçlerin de dahil olduğu küresel bir yangına sürükleme konusundaki pervasızlığına ancak uluslararası işçi sınıfının savaşın temel nedeni olan iflas etmiş kapitalist sisteme son vermek için birleşik bir hareketiyle karşı konulabilir.