Mısır’daki askeri darbenin 10. yılı

3 Temmuz Mısır’daki askeri darbenin onuncu yıldönümüydü. Dönemin Genelkurmay Başkanı General Abdülfettah El Sisi, 3 Temmuz 2013 tarihinde emperyalist güçlerin desteğiyle iktidarı ele geçirerek dünyanın en acımasız ve en kanlı rejimlerinden birini kurdu.

Dönemin Generali Abdülfettah El Sisi, 24 Nisan 2013 Çarşamba [AP Photo/Jim Watson ]

Sisi’nin darbesi katliamla sonuçlandı. Sisi’nin emrindeki ordu ve polis birlikleri 14 Ağustos 2013’te Mısır’ın başkenti Kahire’de darbe karşıtlarının iki protesto kampını imha ederek aralarında çok sayıda kadın ve çocuğun da bulunduğu 1.000’den fazla kişiyi öldürdü. İnsan Hakları İzleme Örgütü bunu bir “katliam” ve “Mısır’ın modern tarihindeki en kötü hukuksuz toplu öldürme olayı” olarak nitelendirdi.

O zamandan bu yana yüzlerce protestocu daha rejimin yandaşları tarafından öldürüldü. On binlerce siyasi tutuklu ülkenin işkence zindanlarında can çekişiyor. Protestolar ve grevler yasak. Bağımsız medya, rejimi eleştiren parti ve örgütler gibi sansürlenip yasaklanıyor. Sisi’nin Mısır’ında ölüm cezası uygulaması sürekli artıyor. Çoğunluğu asılarak gerçekleştirilen infazların sayısı 2020 yılında üçe katlanarak resmi olarak toplam 107’ye ulaştı.

Sisi’nin darbesi sadece dönemin İslamcı Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’ye ve üyesi olduğu Müslüman Kardeşler’e yönelik değildi. Darbe, Mısır devrimini ezmeyi amaçlıyordu. 2011 yılının başlarında milyonlarca işçi ve genç, kitlesel grevler ve protestolarla Batı destekli diktatör Hüsnü Mübarek’i devirmiş, Mısır kapitalizmini ve emperyalizmin bölgedeki hakimiyetini temellerinden sarsmıştı.

Mısır ordusu 12 Nisan 2011’de Kahire’deki Tahrir Meydanı’na saldırıyor.

Sisi’nin darbesiyle birlikte ordu, Mursi döneminde bile dinmeyen kitle hareketini tamamen durdurmaya çalıştı. 2013’ün ilk yarısında işçiler İslamcı hükümete karşı 4.500’den fazla grev ve toplumsal protesto düzenlemişti. Haziran 2013 sonunda kitlesel protesto çağrıları yapıldığında, kapitalizm yanlısı politikalara, İsrail’in Gazze’ye saldırısına ve Suriye’deki emperyalist rejim değişikliği savaşına Mursi’nin verdiği desteğe karşı ülke çapında milyonlarca kişi gösterilere katıldı.

2011’de Mübarek’in devrilmesinde olduğu gibi, protestolar işçi sınıfının muazzam gücünü gösterdi. Aynı zamanda darbe, Mısır devriminin temel sorununu bir kez daha keskin bir şekilde ortaya koymuştu: siyasi bir perspektif ve önderlik eksikliği. İşçi sınıfını uluslararası sosyalist bir program temelinde iktidar mücadelesi için harekete geçirecek devrimci bir partinin yokluğunda, ordu sonunda yönetime hakim olmayı başardı.

Mısır sahte solu, kitle hareketinin yönünü şaşırtmada ve nihayetinde onu Sisi’nin tiranlığına teslim etmede merkezi bir rol oynadı. Britanya’daki Sosyalist İşçi Partisi (SWP) ve Almanya’daki Sol Parti ile yakın bağlara sahip olan Devrimci Sosyalistler (RS) gibi güçler, işçi sınıfının bağımsız bir rol oynayamayacağını, kendisini burjuvazinin şu ya da bu kanadına tabi kılması gerektiğini ilan ettiler.

Mübarek’in 11 Şubat 2011’de devrilmesinden hemen sonra RS, Mübarek’in eski Savunma Bakanı Muhammed Tantavi liderliğinde iktidarı ele geçiren Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi (SCAF) hakkında yanılsamalar yaydı. Britanya’nın Guardian gazetesinde RS aktivisti ve blog yazarı Hossam el-Hamalawy “genç subayları ve askerleri” “müttefikler” olarak kutladı ve ordunun “eninde sonunda ‘sivil’ bir hükümete geçişi sağlayacağını” ilan etti.

Ordu gerçek karakterini ortaya koyup grevleri ve protestoları şiddetle bastırdıkça, işçiler ve gençler arasında “ikinci devrim” çağrıları yükselmeye başladı. RS bunu açıkça reddetti ve bunun yerine Müslüman Kardeşler’i “devrimin sağ kanadı” olarak sundu. Mursi’yi 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde desteklediler ve ardından İslamcıların zaferini “devrimin zaferi” ve “karşıdevrimi geri püskürtmede büyük bir başarı” olarak kutladılar.

RS’nin askeri darbedeki rolü, onun karşıdevrimci karakterini tamamen açığa çıkardı. RS bunu “ikinci devrim” olarak adlandırdı ve askeri liderliğe yönelik yanılsamaları besledi. RS, 11 Temmuz’da yaptığı bir açıklamada, “milyonlarca yoksul Mısırlının yararına sosyal adaletin sağlanması için derhal tedbirler alması” yönünde darbe rejimine baskı yapılması çağrısında bulundu.

RS’nin darbeye desteği sözle sınırlı kalmadı. Aktif olarak darbenin yolunu hazırlamıştı. RS, sahte solcular, “liberaller” (Muhamed El Baradey), Mısırlı milyarderler (Naguib Sawiris) ve Mübarek rejiminin eski temsilcilerinden (Ahmed Şefik) oluşan Tamarod İttifakı’nın en aktif destekçileri arasındaydı. Bu ittifakın misyonu, halk direnişini ordunun değirmenine su taşıyacak hale getirmekti.

Sisi 3 Temmuz’da devlet televizyonunda yönetime el koyduğunu açıklarken Tamarod liderleri Mahmud Bedir ve Muhammed Abdülaziz onun yanında duruyordu. İkili sadece birkaç hafta önce, 28 Mayıs 2013’te Giza’daki RS merkezinde ağırlanmış ve kutlanmışlardı. Daha önce RS, Tamarod’u “devrimi tamamlamanın bir yolu” olarak nitelendiren ve “bu kampanyaya tamamen katılma niyetini” beyan eden bir açıklama yayımlamıştı.

On yıl sonra, RS izlerini örtmek için büyük çaba sarf ediyor. Darbenin yıldönümünde yayımladığı “Mısır: Karşıdevrimin On Yılı” başlıklı makalesinde Hamalawy, “Mısırlı işçilerin Mursi yönetiminden duyduğu hayal kırıklığı, çeşitli kamplardan işçi hareketi liderlerinin etkisi aracılığıyla en nihayetinde gerici bir pozisyona kanalize edildi,” diye belirtiyor. Hamalawy, kendisinin ve RS’nin bu “liderler” ve “kamplar” arasında yer aldığı gerçeğini ise es geçiyor.

Sisi’nin darbe kabinesinin ilk çalışma bakanı olan Kamal Abu Eita darbeden önce Giza’daki Devrimci Sosyalist Merkez’de konuşurken. [Photo by Hossam el-Hamalawy / CC BY 2.0]

Hamalawy’nin ismini verdiği kişilerden biri de “bağımsız” sendika lideri ve Sisi’nin darbe kabinesindeki ilk Çalışma Bakanı Kamal Abu Eita’dır. Eita, bakan olarak “işçi eylemlerinin yatıştırılmasında merkezi bir rol” oynamıştı. Onun döneminde “grev örgütçüleri işten atıldı, mağdur edildi ya da şafak baskınlarında tutuklandı. Bağımsız sendikalar boğuldu ve grevler yasaklandı.” Hamalawy, Nasırcı Ebu Eita’nın uzun yıllar boyunca RS’nin en yakın müttefiklerinden biri olduğundan bahsetmiyor.

Hamalawy’nin, RS’nin ve uluslararası müttefiklerinin kendi siyasi çizgilerinin felakete yol açtığını kabul etmek istememeleri, tek bir sonuca varılmasına imkân vermektedir: Zengin orta sınıf katmanların çıkarlarını dile getiren kapitalizm yanlısı sahte sol, akımlar ne kadar kanlı olursa olsun her türlü karşıdevrimden daha çok işçi sınıfının bağımsız devrimci hareketinden korkmaktadır.

İşçiler ve gençler bu deneyimden gerekli siyasi sonuçları çıkarmalıdır. Demokratik ve sosyal haklar uğruna verdikleri mücadelede başarılı olmak için kendi bağımsız devrimci önderliklerine ve uluslararası sosyalist bir perspektife ihtiyaçları var. Lev Troçki’nin Sürekli Devrim perspektifini temel alan Dünya Sosyalist Web Sitesi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, devrimin her aşamasında bu yönelim için mücadele etmiştir.

Mübarek’in 10 Şubat 2011’de işçi sınıfı tarafından devrilmesinden bir gün önce, Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North şöyle yazmıştı:

Devrimci Marksistlerin sorumluluğu, muazzam siyasi deneyimlerden geçmekte olan işçiler arasında, iktidar için bağımsız bir mücadelenin gerekliliğine dair bir anlayış geliştirmektir. Devrimci Marksistler, demokratik özlemlerinin burjuva partilerinin himayesi altında gerçekleştirilebileceği yönündeki tüm yanılsamalara karşı işçilere rehberlik etmelidir. Kapitalist sınıfın siyasi temsilcilerinin sahte vaatlerini acımasızca teşhir etmeliler. Siyasi mücadele yoğunlaştıkça, iktidarın işçi sınıfına aktarılmasının temeli haline gelebilecek bağımsız işçi iktidarı organlarının yaratılmasını teşvik etmeli ve işçilerin temel demokratik taleplerinin gerçekleştirilmesinin sosyalist politikaların uygulanmasından ayrılamayacağını anlatmalılar.

Her şeyden önce, devrimci Marksistler, Mısırlı işçilerin siyasi ufkunu kendi ülkelerinin sınırlarının ötesine taşımalılar. Mısır’da şu anda yaşanmakta olan mücadelelerin dünya sosyalist devriminin gelişmekte olan küresel süreciyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu ve Mısır’da devrimin zaferinin ulusal değil uluslararası bir strateji gerektirdiğini anlatmalılar.

Sınıf mücadelesinin dünya çapında yükseldiği ve hükümetlerin savaş yanlısı ve kemer sıkma politikalarına karşı işçilerin başkaldırdığı koşullarda, bu Marksist taarruzu güçlendirmek gerekmektedir. Mısır’da devrim oldukça nesnel bir şekilde gelişti. Eksik olan öznel faktördü; yani kitleler içinde kök salmış ve uluslararası sosyalizm perspektifi için mücadele eden devrimci bir parti eksikti. Mısır’daki devrim ve karşıdevrimin en önemli dersi, böyle bir devrimci önderliği zamanında inşa etme gerekliliğidir.