Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde yer alan ve İşçi Davası Partisi’nin (PCO) Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın gerici kapitalist hükümetine verdiği kölece desteği ifşa eden makale, Brezilya’daki bu sahte sol örgütün öfkeli tepkisine neden oldu.
Türkiye’nin devlet kontrolündeki haber ajansı Anadolu Ajansı, PCO’nun Erdoğan’ın yeniden seçilmesine verdiği destekle ilgili övgü dolu bir makale yayımladı.
WSWS tarafından yayımlanan ilkeli teşhire itiraz edemeyen PCO, “emperyalizm yanlısı bir gringo grubu” olmakla suçladığı Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni (DEUK) ve Brezilya’daki Sosyalist Eşitlik Grubu’nu (GSI) karalamayı amaçlayan rezil bir açıklama yazdı.
Bu gerici küçük burjuva milliyetçi saldırı, WSWS makalesinin yazarı, GSI ve Brezilya’daki Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler (IYSSE) önderlerinden Eduardo Parati’ye yönelik kişisel bir iftiraya kadar genişletildi. PCO, Parati’nin “Brezilyalı olmasına rağmen, bir Kuzey Amerikalı zihniyetine sahip olduğunu ve bununla birlikte Brezilya gibi bir ülkede ve genel olarak geri kalmış ülkelerde siyasetin ne olduğunu tam olarak anlamadığını gösterdiğini” belirtti.
PCO’nun saldırıları Brezilya’da Troçkist hareketin inşasını hedef almaktadır. Bu saldırılar enternasyonalist sosyalistleri “kökü dışarıda ajanlar” olarak tanımlayan ve GSI ile üyelerine yönelik baskıları meşrulaştıran şovenist bir histeri ile siyasi ortamı kirletmek üzere tasarlanmıştır. Bu tehdit, PCO’nun ortak milliyetçi program temelinde faşist örgütlerle açıkça eylem birliğine yöneldiği göz önüne alındığında özellikle ciddidir.
PCO’nun verdiği kin dolu yanıt, WSWS’nin bu örgütü işçi sınıfına ve sosyalizme kategorik olarak düşman küçük burjuva milliyetçi bir eğilim olarak nitelemesinin doğruluğunun altını çizmektedir.
DEUK, Türkiye ve Brezilya’da işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını savunuyor
PCO, WSWS’yi grubun Erdoğan hükümetine yönelik tutumunu çarpıtmakla suçluyor. Parati’nin açıklamasına göre: “PCO gibi örgütlerin gerici karakterlerini en açık şekilde sergiledikleri alan uluslararası müttefik seçimleridir. Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki son zaferi, onu anti-emperyalist bir lider olarak sunmaya … çalışan PCO tarafından coşkuyla kutlandı.” WSWS makalesinden bu alıntıyı aktaran PCO şöyle yazıyor:
Bu bir tahrifattır. Tıpkı daha sonra PCO’nun “emperyalizme karşı gerçek bir mücadeleyi milliyetçiliğin gerici kanallarına yönlendirmeye” çalıştığı iddiası gibi.
Gerçek şu ki, milliyetçiliğin emperyalizme bir alternatif olabileceğini hiçbir zaman düşünmedik. (...) PCO’nun pozisyonu Marksizmin pozisyonudur: burjuva milliyetçiliği emperyalizmi yenmekten acizdir. Bunu yapabilecek tek toplumsal sınıf dünya işçi sınıfıdır.
Ve devamında şöyle yazıyor:
Bu açıklama bizim açımızdan suç teşkil eden bir naiflik varsaymaktadır. Türkiye’nin yeni seçilen ve burjuvazinin temsilcisi olan cumhurbaşkanının, emperyalizmin savaşlarının kurbanı olan insanları savunmak gibi sözde bir çıkarla hareket ettiğine kimsenin inanmadığı açıktır.
Peki, WSWS PCO’nun Türkiye’deki seçimlerle ilgili pozisyonlarını nasıl tahrif etmiş? Sadece PCO’nun kendi açıklamalarını alıntıladık.
PCO, Erdoğan’ın yeniden seçildiğinin açıklanmasından kısa bir süre sonra, 28 Mayıs’ta resmi Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:
PCO, emperyalizme karşı mücadelelerinde Türk işçilerini desteklemektedir. Brezilyalılar da mücadele ediyor. Erdoğan’ın zaferi emperyalizm için bir yenilgidir. Dolayısıyla tüm dünya halkları için bir zaferdir.
Bu tweet’in ulaştığı erişim, partinin Causa Operária web sitesinde 31 Mayıs’ta yayımlanan “PCO anti-emperyalist pozisyonunu savunarak sosyal medyada viral oldu” başlıklı bir makalede övgüyle karşılandı. Yazıda tweet’in “290.000’den fazla kişi” tarafından görüntülenmesi ve Erdoğan’ın Türkiye’deki destekçilerinden övgü dolu yorumlar almasıyla böbürlenildi. Bu tweet aynı şekilde Türkiye’nin devlet haber ajansı Anadolu Ajansı tarafından da övgüyle karşılandı.
PCO okurları bu satırlardan “burjuva milliyetçiliğinin emperyalizmi yenemeyeceği” ve “bunu yapabilecek tek toplumsal sınıfın dünya işçi sınıfı olduğu” sonucuna varmakta ciddi güçlükler yaşayacaktır, çünkü o tam tersini savunmaktadır.
Biçimsel Marksist ifadeleri tekrarlamasına rağmen, PCO’nun müdahalesinin gerçek hedefleri açıktır: Türkiye ve Brezilya işçi sınıflarını kendi ülkelerinin egemen sınıflarına tabi kılmak, işçilerin özgül sınıf çıkarlarını “ulusun genel çıkarları” içinde eritmek ve emperyalizme karşı kitlesel muhalefeti burjuva ulusal devletinin savunusuyla birleştirmek.
Bu müdahale, Türkiye kamuoyuna düzmece bir şekilde “Brezilyalı Troçkistlerin” tutumu olarak sunulduğu için özellikle kötü niyetli bir nitelik kazandı. Bu olay, Troçkizmin yanlış bir şekilde Erdoğan’a destekle özdeşleştirildiğini gören DEUK’un Türkiye şubesi Sosyalist Eşitlik Grubu’nu (SEG) harekete geçirdi.
Uluslararası Troçkist hareketin gerçek temsilcisi olan SEG, Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı için kampanya yürüten tek örgüt olmuştur.
Seçimlere ilişkin yayımladığı açıklamada SEG, “işçi ve gençlik kitlelerinin iki sağcı burjuva ittifakı ve onların destekçileri arasında seçim yapmak zorunda olduğu iddiasını” şiddetle reddetti: “Emperyalist savaşa, devam etmekte olan COVID-19 pandemisine, hayat pahalılığı ve toplumsal eşitsizliğe ve otoriter yönetim biçimlerine karşı mücadele, işçi sınıfının sosyalist bir program temelinde kapitalizme karşı uluslararası devrimci seferberliğini ve iktidarı almasını gerektirmektedir.”
WSWS’nin PCO’yu teşhir eden makalesi, Troçkist hareketin enternasyonalist pratiğinin ve siyasi yöneliminin bir örneğidir. Bu makaleyi yazma kararı, SEG’in Brezilyalı yoldaşlarına yaptığı bir uyarıyla başlayan, Brezilya ve Türkiye’deki Sosyalist Eşitlik Grupları arasındaki tartışmanın ürünüydü.
29 Mayıs’ta SEG’den bir yoldaş bize şöyle yazdı: “Bu tweet burada biraz etki yarattı. Türkiye’den, temel olarak ‘Brezilyalı Troçkistler Erdoğan’ı destekliyor’ diyen çok sayıda yanıt geldi. Dolayısıyla Brezilya’daki gerçek Troçkistler bu gericileri ifşa ederse, bunun Türkiye, Brezilya ve uluslararası alanda önemli olacağını düşünüyorum.”
Bu siyasi çalışma biçimi PCO gibi küçük burjuva milliyetçi bir örgüte kesinlikle yabancıdır. Onların uluslararası ilişkileri burjuva devlet diplomasisi düzeyindedir: burjuva seçimleri sona erdiğinde, PCO “Türkiye’deki işçileri” sonuçlar için kutlar ve karşılığında “Erdoğan’ın destekçilerinden takdir mesajları” alır.
PCO Troçki’yi ve Sürekli Devrim’i tahrif ediyor
WSWS’nin ulusal burjuvaziye tabiyete dayanan iflas etmiş programını teşhir etmesiyle sarsılan PCO, ezilen ülkelerdeki anti-emperyalist mücadele üzerine Troçki’nin tuhaf bir tahrifatıyla kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.
PCO, Erdoğan’ın “emperyalizmin savaşlarının kurbanı olan insanları savunmak gibi sözde bir çıkarla hareket ettiğini” hiçbir zaman iddia etmediğini belirttikten sonra şöyle devam ediyor:
Bununla birlikte, Türkiye’nin ve diğer geri kalmış ülkelerin ekonomik çıkarlarının onu Amerikalıların ve Avrupalıların politikalarına karşı çıkmaya yönelttiği açıktır. Çünkü bu ülkelerdeki bankerler ve finans piyasası tarafından teşvik edilen neoliberal ulusal yıkım politikası, Erdoğan ve Putin gibi milliyetçi adayları destekleme eğiliminde olan orta burjuvazinin çıkarlarına zarar vermektedir. Kuzey Amerikalı grubun bunu anlamaması, geri kalmış ülkelerdeki siyasi durumu tam olarak anlamadığını göstermektedir.
Başka bir deyişle, Türk burjuvazisi ve diğer yarı sömürge ülkelerin burjuvazileri, kendi iradeleri ne olursa olsun, emperyalizmin karşısına çıkmak ve ulusal çıkarlarını korumak zorundadırlar. PCO’ya göre, bu temel ilkeyle çelişerek, “WSWS yazarı, Troçkist olduğunu iddia etmesine rağmen, tamamen anti-Troçkist bir pozisyon almaktadır.” PCO, bu suçlamayı gerekçelendirirken şöyle yazmaktadır:
Troçki her zaman, iç politikasının özellikleri ne olursa olsun, milliyetçi bir hükümet ile emperyalizm arasında bir çatışma olması durumunda, her zaman milliyetçi hükümetin yanında yer alınması gerektiğini savunmuştur.
Bu konuda ünlü bir alıntı, Brezilya hükümeti (o sırada [Getulio] Vargas’ın faşist diktatörlüğü altında) ile “demokratik” Britanya hükümeti arasında bir çatışma olması durumunda Troçki tarafından savunulan pozisyondur: “Brezilya’da şu anda her devrimcinin sadece nefretle bakabileceği yarı faşist bir rejim hüküm sürmektedir. Bununla birlikte, yarın İngiltere’nin Brezilya ile askeri bir çatışmaya girdiğini varsayalım. Size soruyorum, işçi sınıfı bu çatışmada kimin tarafında yer alacak? Kendi adıma cevap vereyim – bu durumda ben ‘demokratik’ Büyük Britanya’ya karşı ‘faşist’ Brezilya’nın tarafında olacağım. Neden mi? Çünkü aralarındaki çatışmada mesele demokrasi ya da faşizm meselesi olmayacaktır. Eğer İngiltere galip gelirse, Rio de Janeiro’ya bir faşist daha yerleştirecek ve Brezilya’ya çifte zincir vuracaktır. Aksine Brezilya galip gelirse, bu ülkenin ulusal ve demokratik bilincine güçlü bir ivme kazandıracak ve Vargas diktatörlüğünün devrilmesine yol açacaktır.”
Bu bölüm PCO’nun siyasi şarlatanlığının simgesidir. Tamamen yapay bir şekilde, Troçki’nin ezilen bir ülkeyi savaşta emperyalist bir ülkeye karşı, rejimlerinin karakterine bakmaksızın savunmanın gerekliliğini ile süren sözünü kendi küçük burjuva milliyetçi düsturuyla birleştirmektedir: burjuva seçimleri de dahil olmak üzere “her zaman milliyetçi hükümetin yanında olunmalıdır.”
Troçki’nin proletaryanın tam siyasi bağımsızlığını tavizsiz bir şekilde savunmasını yok etmeye çalışan PCO, Troçki’nin röportajından yaptığı alıntıyı her türlü tarihsel ve siyasi bağlamdan koparmaktadır. Brezilya ile İngiltere arasındaki varsayımsal çatışma senaryosu, Dördüncü Enternasyonal lideri tarafından, Moskova’nın, uluslararası işçi sınıfını, “demokratik” emperyalist müttefiklerine tabi kılan Stalinist Halk Cephesi politikasının yarattığı kafa karışıklığını çözmek için özel olarak mücadele ederken gündeme getirilmişti.
Bununla birlikte, Troçki’nin emperyalist Britanya’ya karşı bir savaşta yarı sömürge Brezilya’yı destekleme argümanları, PCO’nun sahtekarca sunmaya çalıştığı gibi, yarı faşist Brezilya hükümetine herhangi bir siyasi destek anlamına gelmiyordu. Aksine, böyle bir politika ancak Dördüncü Enternasyonal’in emperyalist ve sömürge bir ülke ya da SSCB arasındaki bir savaşa karşı tutumunu aşağıdaki şekilde tanımlayan Geçiş Programı doğrultusunda geliştirilebilirdi:
Savaşta bir sömürge ülkesini ya da SSCB’yi desteklerken, proletarya kendisini hiçbir şekilde sömürge ülkesinin burjuva hükümetiyle ya da SSCB’nin Thermidorcu bürokrasisiyle dayanışmaya sokmamalıdır. Aksine, her ikisinden de tam siyasi bağımsızlığını korumalıdır. Devrimci proletarya, haklı ve ilerici bir savaşa yardım ederek, sömürgelerdeki ve SSCB’deki işçilerin sempatisini kazanacak ve bu şekilde Dördüncü Enternasyonal’in bu ülkelerdeki otoritesini ve etkisini pekiştirecek ve sömürge ülkedeki burjuva hükümetini ve SSCB’deki gerici bürokrasiyi devirmek için katkıda bulunmaya daha elverişli hale gelecektir.
Dahası, emperyalizme karşı mücadelenin işçi sınıfını ve partisini “milliyetçi hükümetin tarafına” yönelttiği anlayışı, gerçekte Sürekli Devrim Teorisi’nin ve onun programatik çıkarımlarının tam zıddıdır.
Troçki, Stalin’in Çin Komünist Partisi’ni ulusal burjuvazinin partisi Kuomintang’a tabi kılan ve felakete yol açan iki aşamalı devrim teorisini Çin’e dayatmasıyla mücadele ederken, 1927’de şunları yazmıştı:
Emperyalizmin Çin’deki tüm sınıfları dışarıdan mekanik bir şekilde birleştirdiğini düşünmek büyük bir hatadır... Emperyalizme karşı devrimci mücadele sınıfların siyasi farklılaşmasını zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Emperyalizm Çin’in iç ilişkilerinde son derece güçlü bir kuvvettir. Bu gücün ana kaynağı Yangtze Kiang sularındaki savaş gemileri değil -onlar sadece yardımcıdır- yabancı sermaye ile yerli burjuvazi arasındaki ekonomik ve siyasi bağdır... Çin burjuvazisinin emperyalizmde her zaman sağlam bir desteği olacak ve bu emperyalizm onu işçi ve köylülere karşı her zaman para, mal ve mühimmatla destekleyecektir.
PCO, Çin’in devrimci işçi sınıfının ezilmesine yol açan Stalinist programın tüm gerici özünü yeniden üretmektedir. Ancak bunu, onu daha da yıkıcı ve siyasi olarak suçlu hale getiren nesnel tarihsel koşullar altında yapmaktadır.
Stalin’in Kuomintang’ı desteklemesi büyük ölçüde, Çin’in ağırlıklı olarak kırsal ve köylü nüfusu göz önüne alındığında, işçi sınıfının henüz siyasi iktidar için mücadele edecek kadar olgunlaşmadığı argümanına (Rus Devrimi tarafından çoktan çürütülmüştü) dayanırken, PCO aynı gerici programı çağdaş Brezilya ve Türkiye’ye dayatmaya çalışmaktadır. Yani, Güney Amerika, Avrupa ve Batı Asya’da en büyük kentsel yoğunluklara sahip olan, küresel sanayinin kilit sektörlerini işleten büyük işçi sınıflarına sahip olan ve ulusal burjuvazilerin emperyalizmle uzun bir karşıdevrimci işbirliği geçmişine sahip olduğu ülkelere.
PCO’nun saldırdığı WSWS makalesi, Erdoğan rejiminin son on yıllarda NATO’nun emperyalist savaşlarıyla yaptığı işbirliğini özellikle vurguluyordu. Parati, Erdoğan’ın, Rusya’ya karşı tırmanan ABD-NATO savaşı sırasında “emperyalist çıkarları ilerletme konusunda oldukça yetkin” olduğunu açıklamıştı.
Parati’nin argümanlarına yanıt verirken PCO şunları yazdı:
Erdoğan’ın durumunda, emperyalist bir hükümet olduğunu göstermekle suçladığı şey, İsveç ve Ukrayna’nın NATO’ya katılması lehine yaptığı açıklama olacaktır. Ancak yazar, Erdoğan’ın bunu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi için bir pazarlık kozu olarak kullanarak emperyalizmle pazarlık yapmaya çalıştığı gerçeğini görmezden geliyor. Vargas’a dönecek olursak, İkinci Dünya Savaşı’na asker göndermenin anlamı emperyalizmle pazarlık politikası değilse neydi? Vargas bu yüzden milliyetçi bir hükümet olmaktan çıkmadı.
WSWS, Türkiye’yi hiçbir zaman “emperyalist bir hükümet” olarak nitelememiştir. Bununla birlikte, PCO’nun saldırısının asıl amacı, Sürekli Devrim Teorisi’ne dayanan, Türkiye ve Brezilya burjuvazilerinin özünde emperyalizmin araçları olduğu yönündeki Marksist kavrayıştır. Troçki, Getúlio Vargas’ın “milliyetçi hükümetinin” karakterinin bu olduğuna dair hiçbir şüpheye yer bırakmamıştı. Yine 1938’de Dördüncü Enternasyonal üyeleriyle yaptığı bir tartışmada şöyle açıklamıştı “Eğer ulusal burjuvazi yabancı kapitalistlere karşı mücadeleden vazgeçmek ve yabancı kapitalistlerin doğrudan vesayeti altında çalışmak zorunda kalırsa, o zaman örneğin Brezilya’da olduğu gibi yarı faşist bir rejime sahip oluruz.”
Erdoğan hükümetini sözde emperyalizmle çatışması temelinde savunarak işe başlayan PCO, sonunda koşullar ne olursa olsun burjuva milliyetçiliğini desteklediğini ilan etti. Türkiye rejiminin NATO’nun emperyalist savaşlarıyla işbirliği yapması ve ülkeyi Avrupa Birliği’nin emperyalist boyunduruğuna sokmak için “pazarlık etmesi”, PCO tarafından utanmazca destekleniyor, çünkü Erdoğan “bu yüzden milliyetçi bir hükümet olmaktan çıkmıyor”!
Milliyetçiliğin çıkmazında, sahte sol faşizmi kucaklıyor
WSWS, PCO’nun Erdoğan’ı ve diğer burjuva milliyetçi rejimleri desteklemesinin küresel siyasi sonuçlarını tam olarak tespit etti. Parati şöyle yazıyordu:
Bu görüşe göre, Ukrayna’da Rusya’ya karşı başlayan ve Çin’e doğru ilerleyen mevcut savaşın ardında yatan süreç, dünyanın emperyalist güçler arasında yeniden paylaşılması değildir. PCO gibi gruplar, bu çatışmanın “yükselen ekonomiler” olarak adlandırılan ülkelerin nihayet emperyalizmin prangalarından kurtulmalarının ve ezilen ulus statüsünün üstesinden gelmelerinin yolunu açtığını varsaymaktadır.
Rusya’nın Ukrayna’yı istilasını “Vladimir Putin’in şerefine!” başlıklı bir makaleyle kutlayan ve bu makalede “Düşmanlarımıza karşı duran birini görmek her zaman cesaret vericidir. Ancak Putin çok daha ileri gitti,” diyen PCO, Parati’nin keskin teşhiri karşısında çileden çıktı.
PCO, bu duruma, WSWS’nin argümanlarını ters yüz ederek çürütmeye yönelik umutsuz bir çaba ile yanıt verdi. Parati’nin, sürmekte olan savaşı “emperyalist” ve amacını “dünyanın yeniden paylaşımı” olarak niteleyerek, “analizinin Çin ve Rusya’nın ‘emperyalist güçler’ olduğunu gösterdiğini” iddia ettiler. Bu, sahtekâr ve morali bozuk küçük burjuvaların siyasi yöntemi olan bir kelime oyunundan başka bir şey değildir.
PCO tarafından çarpıtılan bölüm açıkça NATO emperyalist güçlerine ve onların Rusya’ya karşı yürüttükleri ve Çin’e karşı hazırladıkları savaşa atıfta bulunmaktadır. Her ne kadar bugün Washington yönetiminde birleşik bir saldırı yürütüyor olsalar da, NATO’da bir araya gelen rakip emperyalist güçlerin her biri inatla savaş ganimetlerinden daha fazla pay alma ve askeri güçlerini ve küresel nüfuzlarını yeniden inşa etme peşindedir. Önceki iki dünya savaşında olduğu gibi emperyalistler arası açık çatışmaların yeniden canlanması kaçınılmaz bir sonuçtur ve şimdiden gelişmektedir.
PCO’nun “Rus/Çin emperyalizmi” teorisini WSWS’ye atfetmesi, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin sağlam siyasi siciliyle çelişen bir yalandır. WSWS tarafından Ukrayna’daki savaş üzerine yayımlanan 1000’den fazla makalenin önemli bir kısmı, sahte solun ABD-NATO emperyalist amaçlarını meşrulaştırmasını, özellikle de anti-Marksist “Rus emperyalizmi” teorisini çürütmeye ayrılmıştır.
“Rus/Çin emperyalizmi” teorisini siyasi bir korkuluk olarak gündeme getiren PCO, Parati’nin makalesinde ABD-NATO savaşına ilişkin kendi perspektiflerinin tarif edilmesine yanıt verme görevinden rahatlıkla sıyrılmaktadır. Onlar, “‘Çok kutuplu’ bir dünyanın ortaya çıkışıyla karşı karşıya olduğumuzu iddia eden analistlerle” olan anlaşmazlıklarını zaten açıklığa kavuşturduklarına dair retorik ifadelerle eleştirilerden kaçıyorlar. Ancak “çok kutuplu dünya” teorisine alternatif olduğu varsayılan bu vizyon hiçbir zaman tutarlı bir biçimde sunulmamaktadır.
PCO’nun “çok kutupluluk” varyantı, onun uzun süredir ulusal lideri olan Rui Costa Pimenta’nın ağzından, Mart 2022’de PT yanlısı Brasil 247 tarafından desteklenen “Ukrayna ve Brezilya’daki savaş” konulu bir tartışmada özellikle net bir şekilde ortaya kondu. Pimenta uluslararası çatışmayı “küreselleşmenin çöküşü” çerçevesinde açıklayarak bunun siyasi sonuçlarına işaret etti:
Bence acil bir bakış açısıyla gerçekleşebilecek şey, bazı ekonomilerin uluslararasılaşma politikasından geri adım atarak kendi içlerine kapanmalarıdır. Örneğin Brezilya, bu küreselleşme politikasından çok zarar gördü. Savunmacı bir önlem olarak korumacı bir politika benimseyebilirler ve bu kesinlikle dünya işçi sınıfının siyasi toparlanmasını hızlandıracaktır.
Bu eğilim her yerde mevcut. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump bu eğilimin bir tezahürüdür. ... Küresel aşırı sağın –bu Trump tipi aşırı sağ, Ukrayna’da gördüğümüz milisler değil– ana konuşma noktalarından biri küreselleşmeye karşı olmaktır. Bunu sağ kesimden insanlarla tartıştık ve emperyalizm dediğimizde küreselleşmeyi tanımlama eğilimindeler. Tam olarak aynı olmasa da bir anlamda bir ilişki var.
PCO lideri tarafından ortaya konan perspektif Marksizmin tam karşıtıdır. Ona göre, kapitalist sistemin temel çelişkisi, küresel ekonominin ulaştığı bütünleşik karakter ile ulusal devletlerin dayattığı engeller arasındaki çelişki, işçi sınıfının uluslararası sosyalist devrimi gerçekleştirmesiyle çözülemez. Pimenta’ya göre, ancak küresel ekonomilerin geri çekilmesinden ve ulusal kapitalist seçkinlerin “uluslararasılaşmaya” karşı gerici politikalarından geçen büyük bir tarihsel geriye gidiş, “dünya işçi sınıfının siyasi toparlanmasını” sağlayabilir.
Bu aşırı gerici yönelimin en rezil tarafı, PCO liderinin kendi hedeflerinin aşırı sağın hedefleriyle örtüştüğünü varsaymasındaki bayağılıkta ifadesini bulmaktadır.
Pimenta’nın, kendi partisi tarafından savunulan sözde “anti-emperyalizm” ile faşist “anti-küreselcilik” arasında kurduğu özdeşlik kritik bir noktadır. Bir önceki yazımızda PCO’yu emperyalizme karşı muhalefeti milliyetçiliğin gerici kanallarına yönlendirmeye çalışmakla suçlamıştık. Bir ekleme yapmak gerekiyor: bunu, daha açık bir ifadeyle, faşizmin kollarına yönlendirmeye çalışıyorlar.
Son dönemde PCO, Rus faşist ideolog Aleksandr Dugin’in Brezilyalı takipçileri olan Yeni Direniş (NR) ile kirli bir ittifak kurdu. NR, klasik faşist bir dille, “amacının Yeni Bir İnsan tarafından inşa edilen Yeni Bir Düzen aracılığıyla Yeni Bir Dünya ve Yeni Bir Vatan kurmak” ve “Brezilya’nın özünde bir İmparatorluk olmasıyla tutarlı, siyasi açıdan sağlam bir proje oluşturmak” olduğunu ilan etti.
“Çok kutupluluğu” ve “küreselleşme karşıtlığını” teşvik ederken, Yeni Direniş saldırılarını “küreselci sola” ve “anarko-Troçkist ayaktakımı” olarak tanımladıkları şeye yöneltmektedir. Onlar da PCO gibi Getúlio Vargas’a tapınmakta ve onu “Brezilyalı Sezar” olarak adlandırmaktadır. Onlar, Vargas’ın “İntegralistlerle [Brezilyalı kahverengi gömlekliler] birlikte yönettiği”, “Nazi Almanya’sı ile işbirliği yaptığı, İspanya İç Savaşı’nda milliyetçi çeteyi desteklediği, suçlanan Olga Benário’yu [bir Nazi toplama kampında gazla öldürülen Komünist Parti üyesi Alman-Brezilyalı] doğru bir şekilde sınır dışı ettiği” gerçeğini özellikle övüyorlar.
PCO tarafından yaygın olarak paylaşılan bir videoda Pimenta, partisinin bu faşist örgütle suç teşkil eden işbirliğini destekledi: “Onları [NR] faşist ya da benzeri bir şey olarak etiketlemek isteyen solun aksine, biz onlara siyasi bir pozisyon tanımlamaya çalışan bir grup olarak bakıyoruz.” Bu katıksız bir sinizimdir. NR’nin iyi tanımlanmış bir ideolojisi var ve PCO’yu cezbeden de tam olarak bu. “Milliyetçi bir pozisyonları olduğu sürece,” diye devam ediyor Pimenta, “ortak bir faaliyetimiz olabileceğini düşünüyorum.”
PCO’nun faşizmle siyasi ittifakı programatik olarak savunması, DEUK’un Şubat ayında Washington D.C.’de düzenlenen gerici Savaş Makinesine Karşı Öfke gösterisini teşhir etmesine öfkelenmesine yol açtı. Morali bozulmuş sahte solcuların ve liberterlerin açık faşistlerle birlikte düzenlediği bu gösteri, ABD egemen sınıfının Donald Trump ile bağlantılı faşist kanadının savaşa karşı olduğu şeklindeki siyasi olarak suç teşkil eden fikri yaymayı amaçlıyordu.
ABD Sosyalist Eşitlik Partisi’nin bu son derece gerici harekete karşı ilkeli muhalefetine saldıran bir makalede PCO, ABD’deki savaş karşıtı bir hareketin doğal olarak Trump destekçilerini de içermesi gerektiğini, zira “Trump’ın emperyalizmin politikasının önünde bir engel olduğunu” ilan etti. Bu düzmece pozisyon, çıkarları geri kalmış ülkelerdeki işçilerinkiyle nesnel olarak bir olan ve emperyalizmi ve dünya kapitalizmini yıkma mücadelesinde belirleyici bir role sahip olan Amerikan işçi sınıfının devrimci karakterinin tamamen reddedilmesine dayanmaktadır.
Brezilya Sosyalist Eşitlik Grubu’na “Amerikan zihniyetine” sahip bir “gringo grubu” olarak yöneltilen gerici saldırıların ardında, PCO’nun, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi tarafından temsil edilen ABD, Brezilya ve tüm dünyadaki işçi sınıfının siyasi bağımsızlığı ve devrimci birliği iddiasına karşı duyduğu derin düşmanlık yatmaktadır. Sosyalist enternasyonalizme yönelik bu öfke dolu tepki, PCO’nun Yeni Direniş faşistleriyle kurduğu şovenist ittifakın en somut tezahürüdür.
PCO’nun faşizmi kucaklaması, ulusal oportünizmin damgasını vurduğu uzun bir siyasi yörüngenin içler acısı sonucudur. PCO’nun kökleri, Pablocu dönek Pierre Lambert’in DEUK’tan ve Troçkizmden kopuşunun ardından Latin Amerika’daki oportünist siyasi faaliyetlerine dayanmaktadır.
İşçi Davası (CO), 1979 yılında Lambert’e bağlı Brezilya Enternasyonalist Sosyalist Örgütü (OSI) ile ilkesiz bir bölünmeden ortaya çıktı. Sonraki on yıllar boyunca, tıpkı eski OSI ortakları gibi, İşçi Partisi’ne (PT) ve Central Única dos Trabalhadores (CUT) sendika bürokrasisine sıkı sıkıya bağlı kaldı. PT’den ihraç edildikten ve 1995’te PCO’yu kurduktan sonra bile, kararlı bir şekilde PT’ye, CUT’a ve Brezilya devletine yönelmeye devam etti.
PCO ve diğer Pablocu örgütlerin oportünist ulusal faaliyetlerine yol açan siyasi koşullar, kapitalist krizin ve küresel savaşın ilerleyişinin etkisi altında çökmektedir. Eski devlet başkanı Jair Bolsonaro ve ordu tarafından planlanan faşist darbe ve İşçi Partisi’nin keskin sağa dönüşü, burjuva devletinin toplumsal karşıdevrimin bir aracı olarak özünü gizleyemediğinin göstergesidir.
Sahte sol, milliyetçi programlarıyla kendini çıkmaz sokakta bulmaktadır. Siyasi gelişimi ancak PCO tarafından ileri sürülen faşizmle ittifak gibi canavarları doğurabilir. Ancak Pabloculuğun ve tüm sahte solun siyasi yozlaşmasına yol açan aynı tarihsel değişim, Brezilya’da ve uluslararası ölçekte işçi sınıfının siyasi önderliği olarak DEUK’a bağlı Troçkist partilerin inşası için gerekli koşulları da yaratmaktadır.