6 Şubat 2023’te Türkiye-Suriye sınırında meydana gelen depremlerden bu yana yaklaşık 21 ay geçmiş olmasına karşın deprem bölgesinde feci koşullar hüküm sürmeye devam ediyor.
Resmi raporlara ve bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın hükümetin ve yerel yönetimlerin hiçbir önlem almaması sonucu, depremde Türkiye’de resmi sayılara göre 53.537 kişi hayatını kaybetti ve 107.213 kişi yaralandı. Suriye’de ise 8.476 kişinin öldüğü, 14.803 kişinin yaralandığı tahmin ediliyor.
Bu devasa yıkım ve ölüm, halkın can güvenliğini ve sağlığını hiçe sayan “hayatlardan önce kâr politikası”nın ve onun dayandığı kapitalist toplumsal sistemin bir sonucuydu.
Aradan geçen uzun zamana karşın deprem bölgesindeki yıkım ve onarım çalışmaları bitmiş değil. Türkiye Belediyeler Birliği’nin 7 Şubat 2024 tarihli raporuna göre yaklaşık 691 bin kişi konteynerlerde barınıyordu.
Depremden en çok etkilenen yerlerden biri olan Hatay’ın İskenderun ilçesinde de vahim durum devam ediyor. Bölgede yıkım ve onarım çalışmalarının henüz başlamadığı binalara sıklıkla rastlanıyor. Yıkım işleminin yapıldığı binalarda ise, halk sağlığını tehdit eden, kanserojen bir madde olan asbestin yayılımına engellemeye yönelik tedbirler yeterince dikkate alınmıyor.
İskenderun’un pek çok yerinde konteynerlerden oluşan barınma alanları mevcut. Bunlardan biri de üniversite kampüsünün yanında bulunuyor. Burası, kampüs bahçesinden çitlerle ayrılıp, tahsis edilmiş. Bu alanların her birinde onlarca aile barınıyor ve özel hayatlarını ve günlük yaşamlarını idame ettirmek için gerekli imkanlara sahip değiller.
Anadolu Ajansı, 23 Nisan 2023 tarihli haberinde, tüm İskenderun için 23 konteyner alanı belirlendiğini ve yaklaşık 25 bin insanın konaklayacağını yazmıştı. Aradan geçen sürede konteyner alanlarında kayda değer bir azalma olmadı. TOKİ tarafından açıklanan verilere göre, 17 Eylül 2024 tarihine kadar, İskenderun içinde sadece 374 yeni konutun anahtarları depremzedelere teslim edildi.
Konteynerlerde yaşayan her yaştan öğrenci, kötü barınma koşullarının yanı sıra sağlıklı beslenme ve verimli eğitim sıkıntısı çekiyor.
14 Eylül 2024’te Gazete Duvar’a konuşan Eğitim-Sen Hatay Şube Başkanı Özgür Tıraş, okullarda bir su veya yemek alamayan çocukların olduğunu dikkat çekmişti: “Bir küçük su markette 4-5 TL, kantinde 8-10 TL’den satılacak. Her şeyini kaybetmiş aileler var, nasıl ödesin? Bir öğrencim ‘Çeşmeden su içebilir miyim’ diye sordu, ‘hayır içme’ dedim ve suyumu paylaştım.”
Tıraş, çocukların mahkum edildiği feci koşullar hakkında şunları ekliyordu: “Bazen yağmurda yırtık ayakkabıyla gelen ya da gözleri dolan, ayrı duran öğrenci görüyorsunuz. Kışın annesinin montuyla gelen ya da montsuz gelen çocuklar var. Çocuklar okulda yemek yiyemiyor. Derslere aç gelip, aç gidiyor. En azından bu çocukların okula devam etmesi için günde bir öğün yemek ve temiz içme suyu sağlamak lazım.”
Depremden zarar gören tüm bölgede barınma sorunu, aynı zamanda fahiş kira fiyatlarına yansıyor. Aylık asgari ücretin 17 bin lira olduğu koşullarda, İskenderun’da 1+1 evlerin aylık kiraları 15 bin lira civarında. Üniversite öğrencileri için, özel yurt ücretleri de benzer bir fiyat aralığında bulunuyor.
Now Haber, Eylül ayındaki bir haberinde, İskenderun Teknik Üniversitesi öğrencilerinin barınma problemine yer vermişti. Bu habere göre, pek çok öğrenci barınma imkânı bulmakta güçlük çekiyor. Bir öğrenci durumu şu şekilde ifade ediyordu: “Kalacak yerimiz yok. Hatay’da tanıdıklarımız yok, akrabalarımız yok. Binlerce kişi şu an [yurt için] yedeklerde sıra bekliyoruz.”
Bir başka öğrenci ise şunları belirtiyordu: “Ev fiyatları çok fahiş durumdadır ve yeterli talebi karşılayamamaktadır. Biz öğrenciler olarak resmen sömürülüyor ve mağdur ediliyoruz.”
İskenderun Teknik Üniversitesi bu yıl okulun açılmasına sadece birkaç gün kala “hibrit eğitim” kararı aldı. Kalacak yeri olmayan öğrenciler için uzaktan eğitim olarak internete ders kaydı yükleniyor. Bu durum barınma krizinin ve hükümetin bunu çözmekten aciz olduğunun sessiz bir kabulüdür.
Barınacak yer bulabilmiş öğrenciler ise, kaldıkları Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurt odalarının 6 kişilik olduğunu ve barınma koşullarının oldukça kötü olduğunu belirtiyorlar.
Okulların açılmasına kısa bir süre kala, daha önce yıkılması beklenen, hasarlı durumdaki eski erkek yurdunun, yeni düzenlenen raporlarda hiç kolon hasarının olmadığının ve yıkım çalışması yerine onarıma gireceğinin açıklanması öğrencilerde şüphe uyandırıyor. Bu sadece İskenderun’a özgü bir olay değildir. Tüm deprem illerinde, yıkılması beklenen binaların ve yurtların ani ve şüpheli bir karar değişimiyle, yıkım kararı değiştirilip onarıma alınması örneklerine rastlanıyor.
Bunlara ek olarak, hibrit ders görme durumunda kalan ve barınma sorunu yaşayan öğrencilerin, sınavlara nasıl katılacağı belirsizliğini koruyor. Sınavların yüz yüze olması durumunda, barınma sorunu olan öğrenciler için, iyimser tahminlerle, bir hafta bölgede barınma zorunluluğu doğacak. Barınma problemi bu seviyedeyken, öğrencilerin önemli bir kısmı ya gelip bir yerde kalamayacak ya da yüksek bedeller ödemek zorunda kalacak.
Tüm illerdeki öğrenciler gibi İskenderun’da da öğrenciler için beslenme, niteliksiz ve pahalıdır. Birçok öğrenci günde en az bir öğün atlamak zorunda kalıyor. Sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenmek bir lükse dönüşmüş durumda.
Güvenli ve sağlıklı barınma her insanın hakkıdır. Depremin üzerinden yaklaşık iki yıl geçmişken insanların çadır ve konteynerlerde kalması kabul edilemez. Herkes için güvenli ve en kaliteli standartlarda, uygun fiyatlı barınma imkânı sağlanmalıdır.
Öğrencilerin için de güvenli yurtlar, konforlu ulaşım, sağlıklı ve dengeli beslenme imkânı gibi temel sosyal haklar ücretsiz bir şekilde sağlanmalıdır.
Bu sorunlar, kapitalist sistem içinde ya da burjuva partilerine çağrı yapılarak çözülemez. Yalnızca işçi sınıfının, dünya çapında kaynakların bilimsel bir planlamayla, insan ihtiyacı odağıyla tahsisine dayanan sosyalist bir program uğruna kitlesel seferberliğiyle bu sorunlar çözüme kavuşturulabilir. Bunun için, kapitalist sisteme karşı uluslararası ölçekte işçi iktidarı uğruna bilinçli bir siyasi mücadele gerekmektedir. Öğrenci gençliğin katılması gereken mücadele budur.