Hükümetin seçilmiş Kürt belediye başkanlarının yerine kayyım atamasına karşı çıkın!

Pazartesi günü İçişleri Bakanlığı’nın aldığı kararla Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, Batman Belediye Başkanı Gülistan Sönük ve Şanlıurfa Halfeti Belediye Başkanı Mehmet Karayılan görevden alındı ve yerlerine kayyım atandı.

31 Mart’taki seçimlerde Türk yüzde 57, Sönük yüzde 64 ve Karayılan yüzde 39 gibi ezici oy oranlarıyla seçimleri kazanmıştı.

Batman'da kayyım atamasına karşı kitlesel protestoda DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları açıklama yapıyor, 4 Kasım 2024. [Photo: zeynep_oduncu/X]

Seçimlere katılma başvuruları yasalara uygun bulunan Türk, Sönük ve Karayılan’ın görevden alınma gerekçeleri olarak, haklarında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçlamasıyla kesinleşmemiş hapis cezaları olması ve devam eden soruşturmalar gösterildi. Bu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin bir kez daha anayasaya aykırı bir şekilde kendisini yargı yerine koyarak hüküm vermesi anlamına gelmektedir.

Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanması, temel demokratik haklara yönelik açık bir saldırıdır. Sosyalist Eşitlik Grubu, bu antidemokratik polis devleti baskısını kınamakta ve seçilmiş belediye başkanlarının görevlerine iade edilmesini talep etmektedir.

Son kayyım atamaları, geçtiğimiz hafta Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) İstanbul Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in “PKK/KCK silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçlaması ile tutuklanarak yerine kayyım atanmasının ardından geldi. Kürt bir sosyolog/akademisyen olan Özer, CHP ile DEM Parti arasında yapılan işbirliği çerçevesinde aday gösterilmişti. Haziran ayında da DEM Parti’den Hakkâri Belediyesi Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış görevinden uzaklaştırılmış ve yerine Hakkâri Valisi kayyım olarak atanmıştı.

Erdoğan hükümeti, esas olarak Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını fiilen ortadan kaldıran bu hukuksuz uygulamaya 2015’ten itibaren yoğun bir şekilde başvuruyor.

DEM Parti’nin 2023 Aralık ayında açıkladığı raporda, 30 Mart 2014’te seçilen 93 belediye eş başkanının tutuklanıp, 95 belediyeye kayyım atandığı; yine 31 Mart 2019’da seçilen 43 belediye eş başkanının tutuklanıp 48 belediyeye kayyım atandığı ve hâlihazırda 17 belediye eş başkanı, 7 milletvekili ve 14 MYK üyesinin hapiste olduğu belirtiliyordu.

Kayyım atamaları sonrası çeşitli illerde düzenlenen protestolara polis şiddetle saldırdı. Batman’da 75, Halfeti’de 16, Mardin’de 9 ve Van’da 7 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. Polislerin kar maskesi veya medikal maske ile yüzlerini kapattığı ve darp edilerek gözaltına alınanlar arasında bir gazeteci ve çocuğun da olduğu basına yansıdı.

Loading Tweet ...
Tweet not loading? See it directly on Twitter

Kürt illerindeki polis devleti baskısı, Erdoğan’ın bir yandan Gazze’de soykırım yapan ve savaşı Lübnan’a ve İran’a doğru genişleten İsrail’in savaş makinesini beslemeyi sürdürürken aynı anda Filistin halkının savunucusu pozu takındığı koşullarda gelmektedir ve hükümetin ikiyüzlülüğünü daha da teşhir etmektedir.

DEM Parti Merkezi Yürütme Kurulu kayyım atamaları sonrası yaptığı ilk açıklamada saldırının tırmanacağına işaret etti: “Kayyım darbesi 85 milyon için demokrasi ve özgürlük sorunudur ve önü alınmazsa ne sadece Kürt illeriyle ne de şimdiye kadar gasp edilen belediyelerle sınırlı kalacaktır…. Bu gayrimeşru darbeci anlayışa karşı herkes en yüksek düzeyde sesini ve itirazını yükseltmelidir.”

Hükümetin kayyım atama dalgası öncesi Türkiye önemli gelişmelere sahne olmuştu. İki hafta önce, Erdoğan’ın önderlik ettiği “Cumhur İttifakı”nın faşist müttefiki Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) lideri Devlet Bahçeli, eşi görülmemiş bir açıklama yaparak, hapisteki yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan’ın tecridinin kaldırılarak mecliste konuşma yapmasını ve “terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırmasını” önermişti.

Bahçeli’nin Erdoğan tarafından desteklenen bu açıklaması sonrası, kendisine 44 aydır uygulanan tecridi kaldırma yönünde bir işaret olarak, Öcalan’ın, yeğeni DEM Parti Şanlıurfa milletvekili Ömer Öcalan ile görüşmesine izin verilmişti. Bu gelişmeler, Ankara’nın 1984’ten beri bastırmaya çalıştığı PKK ile yeni bir “barış süreci”nin başlangıcı olarak yorumlandı. 

Ancak Bahçeli’nin konuşmasından yalnızca bir gün sonra PKK, Erdoğan BRICS zirvesi için Rusya’dayken, devlete ait stratejik savunma şirketi Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Anonim Şirketi’nin (TUSAŞ) Ankara tesislerine bombalı ve silahlı bir saldırı düzenledi. Bunu, hükümetin kayyım atamaları izledi.

Bu gelişmelere karşın Bahçeli, Salı günü yaptığı konuşmada önerisinin arkasında olduğunu belirtti ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı “Ahmet Türk’ün [yerine kayyım atanmasının CHP tarafından] istismar edilmesi İmralı [Öcalan] ile DEM Parti arasına çomak sokma sinsilikleri”dir, dedi. Yani, Erdoğan’ın müttefiki Bahçeli, Öcalan ile DEM Parti arasında uyumlu bir siyasi ilişki olmasından yana olduğunu ifade ediyordu.

Bugüne kadar yerine üç kez kayyım atanan Türk ise Bahçeli’ye verdiği cevapta, partisinin Erdoğan ve Bahçeli ile uzlaşma arayışını vurguladı: “Bizim için önemli olan burada bir diyalog ortamının oluşması. Eğer bugün CHP ile bir diyaloğumuz varsa biz Türkiye’deki bütün siyasi partilerle görüşmek, konuşmak, tartışmak ve sorunun çözümüne katkı sunacak bir formülü oluşturmak için varız. Yarın pratikleriyle gerçekten sorunun çözümü, demokratik bir gelecek için bir çalışmaları varsa Sayın Bahçeli ile de görüşürüz. Bu nedenle kimse bizi istismar edecek durumda da değil.”

Erdoğan hükümetinin seçilmiş belediye başkalarına ve siyasi muhalefete yönelik gerici saldırıyı tırmandırması, hükümet kadar onunla yeni bir “barış süreci”ni memnuniyetle karşılayan Kürt milliyetçi hareketinin perspektifinin de iflasını göstermektedir. İşçiler ve gençler, emperyalizm ve Siyonizm ile müttefik sağcı burjuva güçlere ilerici bir rol atfeden bu tür iddiaları kesin bir şekilde reddetmelidir.

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin (WSWS) daha önce açıkladığı gibi, Erdoğan hükümetinin PKK ile Öcalan üzerinden anlaşmaya varma girişiminin demokratik haklar ve barış arayışı ile hiçbir ilişkisi yoktur. Her ikisi de ABD-NATO emperyalizminin müttefiki konumunda olan Türk ve Kürt burjuva milliyetçi önderlikleri, Ortadoğu’da savaşın tırmandığı koşullarda kendi konumlarını sağlamlaştırmaya ve gerici çıkarlarını ilerletmeye çalışıyorlar.

Ortadoğu’yu onlarca yıldır kan gölüne çeviren, İsrail’in Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırımını destekleyen ve İran’a karşı bölgesel bir savaşa hazırlanan ABD-NATO emperyalizminin müttefiki ve suç ortağı olan siyasi güçler, herhangi bir temel demokratik ve sosyal soruna çözüm getirmekten yapısal olarak acizdir. Bu görev, emperyalizme ve onun bölgesel vekillerine karşı uluslararası sosyalist bir program temelinde birleştirilmesi gereken işçi sınıfına düşmektedir.

Loading