Perspektif

“Orayı alacağız”: Trump’ın Gazze’yi ilhak planı ve emperyalist barbarlığın geri dönüşü

ABD Başkanı Donald Trump Salı günü Ürdün Kralı II. Abdullah ile bir görüşme yaptı ve görüşmenin ardından Gazze’yi güç kullanarak ilhak etme ve nüfusunu etnik olarak temizleme niyetini yineledi.

ABD Başkanı Donald Trump, Washington'da Beyaz Saray'daki Oval Ofis'te Ürdün Kralı II. Abdullah ile görüştü, 11 Şubat 2025 Salı. [AP Photo/Alex Brandon]

Trump “Gazze bizim olacak. Satın almak zorunda değiliz. Satın alınacak bir şey yok. Gazze’ye sahip olacağız… Gazze’yi alacağız,” dedi.

Trump Hamas’ın bu Cumartesi gününe kadar geri kalan tüm İsrailli rehineleri serbest bırakmaması halinde “her şeyin biteceğini” ve “kıyametin kopacağını” ilan ederek, ölü sayısı muhtemelen 70.000’i aşan bir soykırımda sayısız Filistinliyi daha öldürme tehdidinde bulundu.

Trump, Gazze halkını topraklarından nasıl sürmek niyetinde olduğu sorusuna şu yanıtı verdi: “On yıllar ve yüzyıllar boyunca gerçekleşen şeylere kıyasla az sayıda insan.”

Salondaki gazeteciler şu bariz soruyu sormadılar: Başkan, 2 milyon insanı topraklarından zorla çıkarmak için kitlesel katliama başvurmanın emsali olarak hangi “şeylere” atıfta bulunuyordu?

Amerikan yerlilerinin etnik temizliğe tabi tutulması ve anavatanlarından yüzlerce kilometre uzaktaki yoksul arazilerde toplanmalarına mı? Hindistan’da 40 yıl boyunca 100 milyondan fazla insanı öldüren acımasız Britanya egemenliğine mi? Belçika Kralı Leopold’un, 13 milyon kadar Kongolunun ölümüne yol açmış olan Kongo halkını topluca katletmesi ve sakat bırakmasına mı?

Yoksa Holokost sırasında 6 milyon Yahudi’nin Almanya ve Avrupa’dan sistematik olarak yok edildikleri toplama kamplarına sürülmesine mi?

Trump’ın Gazze halkını yerinden etme planı, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi uyarınca silahlı çatışmalar sırasında sivillerin zorla yerinden edilmesinin yasaklanmasının açık bir ihlalidir. Ve Gazze halkının topraklarını çalma planı, “Bir Devletin toprakları, başka bir Devlet tarafından güç tehdidi ya da kullanımı sonucu ele geçirilemez” hükmünü içeren ve ABD tarafından da onaylanan 1970 tarihli Birleşmiş Milletler antlaşmasını ihlal etmektedir.

Trump, ABD’nin Gazze’ye “sahip olacağını” beyan ederek, milyonlarca insanın emperyalist tahakküm sunağında kurban edileceği yeni bir sömürgeci barbarlık ve vahşet dönemini ilan etmiştir.

Karl Marx, Hindistan’daki Britanya yönetimi üzerine yazdığı makalede şöyle diyordu:

Burjuva uygarlığının müthiş ikiyüzlülüğü ve yapısında var olan barbarlık, çok saygın biçimler aldığı kendi memleketinden çıkıp da sömürgelere yöneldiğinde tüm çıplaklığıyla gözlerimizin önüne seriliyor.*

Hitler’in Üçüncü Reich’ının çöküşünden ve onu izleyen sömürge karşıtı ayaklanmalardan bu yana geçen sürede, emperyalist güçler bu çıplaklığı gizlemeye çalıştılar. Sömürge imparatorlukları değil demokrasiler olduklarını, ihlal ederlerken bile uluslararası hukuku ve Cenevre Sözleşmelerini sözde desteklediklerini ilan ettiler.

ABD’yi yöneten oligarklar çetesi, Trump’ı ikinci kez iktidara getirerek, Amerikan Anayasasına ve uluslararası hukuka bağlıymış gibi davranmaktan vazgeçmeye karar vermiştir. Bundan böyle dış politika, emperyalist güçlerin bizzat kabul ettikleri, onayladıkları ve kamuoyu önünde övdükleri anlaşmalar ve yasalar ihlal edilerek, yasa dışı bir temelde yürütülecektir.

Ancak Trump uluslararası hukuku tanımasa da uluslararası hukuk Trump için halen geçerlidir. Nürnberg’de Nazi liderlerinin yargılandığı uluslararası askeri mahkemenin açılış konuşmasında Başsavcı Robert H. Jackson, Nazi Almanya’sının liderleriyle ilgili olarak tam da bu noktaya parmak basarak şöyle demişti:

Bu Nazilerin, dünyanın hukuk düşüncesindeki bu evrimin gücünü ve anlamını dikkate almamaları ya da anlamamaları bir savunma ya da hafifletici unsur değildir. Aksine, suçlarını ağırlaştırmakta ve çiğnedikleri hukukun, kanunsuz davranışlarına uygulanarak doğruluğunun kanıtlanmasını daha da zorunlu hale getirmektedir.

Jackson şöyle devam etmişti:

Eğer antlaşmaları ihlal eden bazı eylemler suç teşkil ediyorsa, bunları ABD de yapsa Almanya da yapsa suçtur ve kendimize karşı uygulanmasını istemeyeceğimiz bir cezai davranış kuralını başkalarına karşı uygulamaya razı değiliz.

Jackson’ın sözleri, Nazi rejiminin İkinci Dünya Savaşı öncesinde var olan ve saldırı savaşını ve toprak ilhakını yasaklayan antlaşmaları ihlal etmesi için geçerliyse, Nazi liderlerinin yargılanması, mahkûm edilmesi ve idam edilmesiyle ilgili kayıtlara sahip olan Amerikan emperyalizminin liderleri için haydi haydi geçerlidir.

Amerikan emperyalizminin uluslararası hukuktaki burjuva yasallığı çerçevesinden kararlı bir şekilde kopma hareketi, bir güç değil zayıflık eylemidir.

Britanyalı tarihçi Tim Mason, “Almanya’daki sosyal ve ekonomik kriz ile 1938-9 yıllarında savaşa yönelik askeri yayılmacı politikaların hız kazanması arasında nedensel bir bağlantı” olduğunu öne sürmüştü. Mason’ın Almanya’ya ilişkin tezini kanıtlamak için kariyeri boyunca yoğun bir şekilde çalışması gerektiyse de Trump’ın Amerika’sında bu durum gözle görülür bir şekilde ortadadır.

Borca ve sürekli patlayan finansal balonlara bağımlı, büyüyen bir ticaret dengesi krizi ve yıllarca süren savaş ve banka kurtarmalarından kaynaklanan sürdürülemez bir federal borçla karşı karşıya olan kriz içindeki Amerikan emperyalizmi, ahlaklılık görünümü sürdürmeyi göze alamaz. Açıkça bir soyguncu ve katiller çetesi gibi davranmaktadır.

Kanada ve Meksika ABD’ye karşı ödemeler dengesi fazlası veriyorsa, bu açıkları ortadan kaldırmak için ilhak edilmelidirler. Çin Latin Amerika’da ticaret ve yatırım açısından ABD’yi geçiyorsa, durumu eşitlemek için Panama Kanalı ele geçirilmelidir.

Başka bir ifadeyle Trump’ın ilhakçı hayalleri, felakete doğru giden bir egemen sınıfı ifade etmektedir. Amerikan emperyalizminin iç ve dış sorunlarını dünyayı kapsayan bir sömürge imparatorluğu kurarak çözme planı boş bir hayalden ibarettir.

Trump’ın dünyaya hükmetme çabaları, Adolf Hitler’in Berlin’in yıkıntıları altındaki bir sığınakta kendi kafasına sıktığı kurşunla son bulan “1000 yıllık Reich”ı kurma çabalarından daha iyi bir şekilde sonuçlanmayacaktır.

Fakat köşeye sıkışmış ve gözden düşmüş bir toplumsal sınıfın kana susamışlığıyla ve nükleer silahlarla donanmış olan Trump, bu süre zarfında devasa zararlar verebilir.

Trump’ın sözleri, tüm ülkelerin ve en başta da ABD’nin işçileri için bir eylem çağrısı olmalıdır. ABD emperyalizminin sömürge kurbanlarına karşı uyguladığı vahşi kitlesel katliam ve toplu terör yöntemleri, bizzat Amerika’nın işçilerine yönelecektir.

Emperyalist savaş ve sömürgeciliğin küresel patlamasına karşı mücadelede emekçiler şu sloganı benimsemelidir: “Dünya işçileri, birleşin!”

Trump’ın planladığı emperyalist barbarlığı ancak bir dünya sosyalist hareketi halinde birleşmiş işçi sınıfının birleşik ve kolektif uluslararası mücadelesi durdurabilir. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Sosyalist Eşitlik Partisi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ndeki kardeş partileri bu mücadeleye öncülük etmektedir.

Dipnot

* Karl Marx, Gazete Yazıları (İstanbul: Sel Yayıncılık, 2008), s. 128. Türkçesi: Süha Sertabiboğlu.