Sosyalist Eşitlik Partisi (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP), 15 Şubat’ta Berlin’de son seçim etkinliğini başarılı bir şekilde düzenledi. SGP, 23 Şubat’taki erken seçimlere, savaş ve sosyal kesinti yanlısı tüm partiler koalisyonuna karşı çıkmak ve kardeş partileriyle birlikte savaşa ve kapitalizme karşı uluslararası bir hareket inşa etmek amacıyla katılıyor.
Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin Almanca editörü olan ve mitingin moderatörlüğünü yapan Johannes Stern, açılış konuşmasında SGP’nin ve Dördüncü Enternasyonal’in sosyalist perspektifinin “ne kadar gerekli ve acil” olduğunu vurguladı. ABD’de “egemen sınıf, toplumsal karşıdevrimi, kitlesel sınır dışı etmeleri, diktatörlüğü, emperyalist yağmayı ve oligarkların çıkarına bir dünya savaşını ilerletmek için faşist Trump’a bel bağlıyor.”
Stern benzer bir gelişmenin Almanya’da da yaşandığını belirtti: “Almanya’daki egemen sınıf, erken federal seçimle aşırı sağ bir hükümeti iktidara getirmeyi amaçlıyor. Bu hükümet, Alman sermayesinin çıkarlarını hem dışarıda hem de içeride daha da acımasız bir şekilde dayatacaktır.”
Stern, Mecliste temsil edilen partilerin seçim kampanyasını, “göçmenlere karşı kışkırtmaları, silahlanma çağrıları ve AfD’ye yaranma çabalarıyla iğrenç bir gösteri” olarak sert bir şekilde eleştirdi. Stern, mitingin “bu tehditkâr gelişmeye karşı” durduğunu, “bunun arkasındaki nesnel itici güçleri ortaya koyduğunu” ve “ne yapılması gerektiğini açıkladığını” vurguladı.
İlk konuşmacı olarak, SGP Genel Başkanı ve baş adayı Christoph Vandreier, mitinge katılan yaklaşık 50 kişilik dinleyici kitlesine hitap ederek silahlanma ve savaş politikaları üzerine kapsamlı bir konuşma yaptı. Vandreier, “En büyük savaş kışkırtıcıları, Yeşiller’in eski pasifistleridir… Ancak savaş politikalarını zirveye taşıyan yalnızca onlar değil, tüm koalisyon hükümetidir. Nazi Almanya’sının imha savaşından 80 yıl sonra yeniden Alman tanklarını Rusya’ya gönderen ve Gazze’de soykırım yöntemlerine geri dönen de onlardır!” ifadelerini kullandı.
Vandreier, 80 yıl önce olduğu gibi, burada da meselenin ekonomik ve jeostratejik çıkarlar olduğunu vurguladı.
Bu savaş çılgınlığının “işçilerin sırtından finanse edildiğini” belirten Vandreier, eğitim, barınma ve sağlık alanlarında yapılan büyük kesintilerin yanı sıra ticaret savaşına yönelik silahlanmanın, sanayide yüz binlerce işten çıkarma ve reel ücretlerde büyük kesintilere yol açacağını vurguladı.
“Ay sonunu nasıl getireceğini şimdiden bilemeyen işçiler, yüzde 20’ye varan maaş kesintileriyle karşı karşıya kalıyor ya da doğrudan işten atılıyor,” diyen Vandreier şunları ekledi: “Ve tam da bu noktada vatandaşlık parasının kesilmesi tartışılıyor. Yani önce işçiler işten atılıyor, ardından işsizlik maaşı düşürülüyor.”
“Sadece tek tek politikaların iflasına tanık olmuyoruz. Bir bütün olarak sosyal sisteminin iflasına tanık oluyoruz. Kapitalizmin iflasına tanık oluyoruz.”
Vandreier, büyük alkışlar eşliğinde konuşmasını, tüm partiler koalisyonuna ve kapitalist sisteme karşı mücadele etmek için SGP’yi inşa etme çağrısıyla sonlandırdı. “SGP’ye verilen bir oy, savaşa ve kapitalist barbarlığa karşı verilen bir oydur ve sosyalist bir gelecek için verilen bir oydur.”
SGP Genel Başkan Yardımcısı ve Duisburg’da doğrudan bağımsız aday olarak seçimlere katılan Dietmar Gaisenkersting, savaş politikalarını finanse etmek için şu anda sosyal sistemlere ve istihdama yönelik hazırlanan büyük saldırılar hakkında konuştu.
“Federal Meclis’teki yüksek gelirli siyasetçiler, parti liderleri, şirket sahipleri, yöneticiler, milyarderler ve oligarklar; ne bir sağlık sigortasına, ne bir işsizlik sigortasına, ne de bir emeklilik sigortasına ihtiyaç duyarlar. Onların devlet okullarına, kütüphanelere veya sosyal aktivitelere de ihtiyacı yoktur.” İşçi sınıfının, “yaklaşan sosyal yıkımla birlikte silahlanmayı ve savaşı finanse etmeye” zorlandığını belirten Gaisenkersting, “Aynı zamanda büyük şirketler, sendika bürokrasisinin desteğiyle hareket ederek, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir ölçekte toplu işten çıkarmalar ve maaş kesintileri dayatacak,” ifadelerini kullandı.
Gaisenkersting, sendikaların ve işyeri temsilcilerinin şu görüşü savunduğunu belirtti: “Ekonomik koşullar, üretim maliyetlerini düşürmek için işten çıkarmaları ve maaş kesintilerini zorunlu kılıyor.” Ardından şunu ekledi: “Fakat bu ekonomik koşulların bir adı var: Kapitalizm!”
Konuşmasının sonunda Gaisenkersting, sendika bürokrasisinin dayatmalarına karşı mücadele etmek için taban komitelerinin oluşturulması çağrısında bulundu. Gaisenkersting’ın “Taban komiteleri taban tarafından kontrol edilmeli ve yalnızca ona karşı sorumlu olmalıdır,” şeklindeki açıklaması büyük ilgi gördü. Gaisenkersting ayrıca şunları vurguladı: “Taban komiteleri, kadrolu ve geçici işçiler ile farklı işyerleri arasındaki bölünmeyi aşmalı ve diğer fabrikalardaki ve diğer ülkelerdeki taban komiteleriyle bağlantı kurmalıdır.”
SGP Ulusal Komite üyesi Katja Rippert, dondurucu soğuğa rağmen miting alanını terk etmeyen katılımcılara hitap eden bir sonraki konuşmacı oldu. Rippert, dinleyicileri, özellikle de “göçmen kökenli olarak adlandırılan” katılımcıları selamladı.
Rippert, sert ifadelerle Federal Meclis’teki partilerin mevcut seçim kampanyasında yürüttüğü mülteci karşıtı propagandayı kınadı: “Sözde göçmen kökenli olmak ya da daha da kötüsü mülteci geçmişine sahip olmak, insanın bir suçlu ya da toplum dışına itilmiş biri gibi muamele görmesi anlamına geliyor.” Tüm partilerin mülteci karşıtı bu çirkin söyleme ve sağcı propagandaya katıldığını belirten Rippert, onların “daha fazla sınır dışı etme ve bir polis devleti inşa etme çağrısında bulunduklarını” vurguladı.
“Peki ya Sol Parti?” diye soran Rippert, Sol Parti’nin yer aldığı eyalet hükümetlerinde, özellikle Thüringen’de, “mültecilerin zorla sınır dışı edilmesini kararlılıkla hayata geçirdiğini” belirtti.
Rippert, “Naziler döneminde hedef Yahudilerdi, bugün ise aralıksız bir şekilde saldırıya uğrayan ve şeytanlaştırılanlar mülteciler ve göçmenler” diyerek durumu sert sözlerle eleştirdi. “Ayrıca hedefler de bugün Naziler dönemindekiyle aynı. Egemen sınıf ne zaman yabancılara karşı kışkırtma yapsa, esas olarak iki amacı vardır: İşçi sınıfını bölmek ve bir polis devleti inşa etmek.”
Rippert, bu Mayıs ayının Kızıl Ordu’nun İkinci Dünya Savaşı’nı ve Nazi iktidarını sona erdirmesinin 80. yıl dönümü olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: “Bugün hâlâ milyonlarca insan, Holokost’un ve dünya savaşının nasıl mümkün olduğunu soruyor. Ancak bu artık uzak geçmişe ait bir soru değil; günümüzde son derece güncel bir mesele.” Fakat “1933’ten farklı olarak, işçi sınıfı bugün yenilmiş değil. Önümüzde patlamaya hazır mücadeleler var. Ancak bu mücadeleler yalnızca net bir siyasi önderlik ve sosyalist enternasyonalizm stratejisi ile başarılı olabilir. İşte Sosyalist Eşitlik Partisi bunun için mücadele ediyor.”
SGP’nin gençlik ve öğrenci hareketi olan IYSSE adına konuşan Tamino Wilck, eğitim alanındaki büyük kesinti planlarını silahlanma bağlamına yerleştirdi. Kamusal eğitim sistemine yönelik saldırılarla birlikte üniversitelerin, “tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi, ideolojik savaş hazırlığının merkezleri hâline getirildiğini” ve bunun için tarih tahrifatına başvurulduğunu belirtti. Wilck aynı zamanda Gazze’deki soykırıma karşı çıkan öğrencilerin üniversitelerde acımasızca baskıya maruz kaldığını ve zorla okuldan atılma tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını vurguladı.
Wilck, işçilerin ve gençlerin bu savaş politikalarından neler bekleyebileceğinin Ukrayna’da açıkça görüldüğünü belirterek orada yüz binlerce gencin emperyalizmin çıkarları uğruna harcandığını vurguladı.
Wilck sözlerine şöyle devam etti: “Ukrayna ordusu kitlesel firarlarla parçalanmanın eşiğine gelmişken, bu savaş çılgınlığına karşı çıkanlar Ukrayna’da hapsediliyor. Yoldaşımız Bogdan Syrotiuk, savaşa karşı çıktığı ve Ukraynalı ve Rus işçi sınıfının birliği için mücadele ettiği için yaklaşık on aydır Ukrayna’da bir yüksek güvenlikli hapishanede tutuluyor.”
Wilck, mitingde bulunan herkesi Bogdan için hazırlanan dilekçeyi imzalamaya ve onun özgürlüğü için verilen mücadeleyi demokratik haklar uğruna verilen mücadelenin ön saflarına taşımaya çağırdı.
Son olarak, SGP’nin Onursal Genel Başkanı Ulrich Rippert miting katılımcılarına hitap etti. Rippert konuşmasında şu soruya odaklandı: “Savaş kışkırtıcılığına, yabancı düşmanlığına ve büyük çaplı sosyal saldırılara rağmen, neden toplumun altüst olacağı, kapitalizmin yıkılacağı ve insancıl, sosyalist bir toplumun doğacağı mücadelelerin eşiğinde olduğumuza inanıyoruz?”
Rippert şunları vurguladı: “Güvenimizin ilk kaynağı, uluslararası işçi sınıfının muazzam ve nesnel gücüdür. İşçi sınıfı, toplumun en büyük ve en kuvvetli toplumsal gücüdür.” Ardından şöyle devam etti: “İkinci kaynağımız ise sınıf mücadelesinin nesnel yasalarıdır. Kitlesel direniş ve isyan olmaksızın milyonlarca, yüz milyonlarca, hatta milyarlarca insanı sefalet ve yoksulluğa sürüklemek mümkün değildir.”
Rippert, güvenin üçüncü kaynağının “SGP’nin temsil ettiği tarihsel geleneğin gücü” olduğunu belirtti ve işçi sınıfının “kendi tarihine”, devrimci Marksistler Luxemburg ve Liebknecht önderliğindeki büyük mücadelelerine, Lev Troçki’nin, Sol Muhalefet’in ve Dördüncü Enternasyonal’in mücadelelerine ve analizlerine dayanması gerektiğini vurguladı. Bu temelde yeni bir sosyalist önderlik inşa edilmelidir.
Miting, katılımcılar arasında büyük bir etki yarattı. Sosyal hakların budanarak savunma harcamalarının artırılmasına karşı yapılan sert eleştiriler, birçok kişinin duygularına tercüman oldu. Özellikle konuşmacıların vurguladığı demokratik hakların savunulması ve uluslararası işçi sınıfının zorunlu birliği geniş destek buldu.
Mehring Verlag’ın zengin içeriğe sahip kitap standı da büyük ilgi gördü. Marksist ve Troçkist literatürden oluşan geniş seçki, katılımcılar tarafından dikkatle incelendi. Birçok kişi, bizzat harekete geçmenin ve sosyalist işçi hareketinin tarihini öğrenmenin acil bir gereklilik olduğunun farkındaydı.
Berlinli bir emekli, sohbet sırasında şunları dile getirdi: “Yoksul insanlar tüm hayatları boyunca çalıştılar ancak yaşlılıklarının tadını çıkarmak yerine yoksulluk içinde yaşamaya mahkûm edildiler. Özellikle benim gibi emekliler ve mahallemdeki birçok insan enflasyondan ağır şekilde etkileniyor.”
O öfkeli bir şekilde şunları ekledi: “Bıçak kemiğe dayandı, bu artık kabul edilemez. Bunun insan onuruyla hiçbir ilgisi yok. Buna demokrasi mi diyorsunuz? Savaş harcamalarına kim oy verdi? Kimse! Uzun süredir kime oy verebileceğimi düşünüyorum. Söyledikleriniz mantıklı geliyor. Seçim broşürünüzü okuyacağım ve programınızı beğenirsem size oy vereceğim.”
Yıllarca yurt dışında Almanca öğretmeni olarak çalışmış olan ve şimdi Berlin’de göçmenler için Almanca öğretmeni olarak çalışan Jürgen, şunları ifade etti: “İnsanların her yerde aynı sorunla karşı karşıya olduğunu gördüm: sosyal güvencesizlik. Kapitalizmde insanlara sürekli, yukarıya tırmanamıyorlarsa bunun kendi suçları olduğu öğretiliyor. Hatta bazıları, başaramadıklarında utanma duygusu bile yaşıyor. Ama sorun bireylerde değil, ekonomik sistemde.” SGP’yi daha önce duymadığını belirten Jürgen, partinin seçim programını dikkatle incelemek istediğini söyledi.
40 yaşına yaklaşan Mohamed, işyerlerinde taban komiteleri kurarak sosyal haklara yönelik saldırılara ve sendika bürokrasisine karşı mücadele etme önerisinden özellikle etkilendi. Ayrıca, Ulrich Rippert’in Hitler’in nasıl önlenebileceğini açıkladığı kapanış konuşması da onu derinden etkilemişti. Mohamed, konuşmaları şu sözlerle özetledi: “Bugün AfD’ye karşı mücadele edebilmek için bu tarihi öğrenmek gerekiyor.”
50 yaşındaki bir işçi olan Andy B., özellikle Sol Parti ve Yeşiller’e dair yapılan analizden oldukça etkilenmişti. “Sol Parti’nin bu kadar sağcı olduğunu ve İsrail’i savunup Filistinlilerin tarafında yer almadığını asla düşünmemiştim,” diyerek şaşkınlığını dile getirdi. Ayrıca Sol Parti’nin gerçekte bir savaş partisi olduğunu ve “Ukrayna savaşını da desteklediğini” öğrenmek onu şoke etmişti. Andy son olarak şu sözlerle düşüncelerini özetledi: “SGP’yi daha önce tanısaydım, asla Sol Parti’ye oy vermezdim.”