Perspektif

Trump’ın gümrük vergilerini geri çekmesi ve kapitalist devletin sınıfsal karakteri

Donald Trump ABD başkanıdır ama kapitalist oligarşi adına yönetmektedir. Son 48 saatte yaşananlardan çıkarılması gereken temel siyasi sonuç budur.

Olayların temel çerçevesi açıktır. Trump dünyadaki hemen her ülkeye sert gümrük vergileri uygulama planını başlattı, geri adım atılmayacağını ilan etti, düşen piyasalarla alay etti ve şu anın “yatırım yapmak için harika bir zaman” olduğunu savundu.

Başkan Donald Trump, New York'taki New York Borsası'nda tacirler çalışırken televizyonda görülüyor, 7 Nisan 2025 Pazartesi. [AP Photo/Seth Wenig]

Sadece birkaç saat sonra Trump iki milyarder danışmanıyla, Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ticaret Bakanı Howard Lutnick ile bir araya geldi. Danışmanları ona, Wall Street’te bir mali felaketin eli kulağında olduğuna dair görüş birliğini ilettiler. Onlar bu konuda bastırırken, Trump Truth Social adlı platformda bir açıklama yaparak gümrük vergisi savaşında Çin hariç 90 günlük bir “duraklama” ilan etti.

Bu istisna kritik bir öneme sahiptir. Yönetim, Çin’e karşı ekonomik savaşını geliştiriyor ve bu daha doğrudan saldırganlık biçimlerinin bir habercisidir. Ancak diğer birçok gümrük vergisinin geçici olarak ertelenmesi Trump açısından açık bir geri adım oldu.

Financial Times’ın Perşembe günkü başyazısının başlığı şöyleydi: “Donald Trump piyasaların gücüne boyun eğiyor.”

Bu geri adımdan önce borsada iki gün süren satışlar 6 trilyon dolardan fazla zarara yol açtı, sadece Apple 600 milyar dolar değer kaybetti ve ürünlerinin büyük kısmını Güney ve Doğu Asya’da üreten diğer teknoloji şirketleri de eşdeğer kayıplar yaşadı. Kurumsal Amerika tarafından gümrük vergileri yaygın bir şekilde kınandı ama Trump ve üst düzey yardımcıları krizin azalacağını ve tarife politikasının nihai sonucunun Trump’ın Amerikan kapitalizmi için ilan ettiği “yeni altın çağ” olacağını açıkladılar.

Hisse senedi fiyatlarındaki düşüşten daha da önemlisi, vergiler Çarşamba sabahı fiilen yürürlüğe girecekken, mali paniğin Pazartesi ve Salı tahvil piyasasına yayılmasıydı. Özellikle de bunun, 28 trilyon dolarla dünyanın en büyük tahvil piyasası olan ve dünya çapındaki finansal işlemler için bir ölçüt teşkil eden ABD hazine bonoları piyasası üzerindeki etkisi kritikti.

Trump Salı günü tahvil piyasasındaki düşüşü izledi ve “Dün gece insanların biraz midesinin bulandığını gördüm,” dedi. Trump Çarşamba sabahı JPMorgan Chase CEO’su Jamie Dimon’ın Fox Business’ta Maria Bartiromo’ya verdiği röportajı izlediğini kabul etti. Dimon orada gümrük vergisi artışlarının “olası bir sonucunun” resesyon olduğunu söylemiş ve “Ben sakin bir bakış açısına sahibim ama durum daha da kötüleşebilir,” uyarısında bulunmuştu.

Daha sert yorumlar da vardı. Fundstrat Global Advisors’ın yönetici ortağı ve araştırma müdürü Thomas Lee’nin Çarşamba günü gönderdiği ve Quartz’da alıntılanan nota göre birçok fon yöneticisi Beyaz Saray’ın akılcı davranmadığından endişe ediyordu. Lee, “Hatta bazıları bunun ideoloji bile olmayabileceğinden korkuyor,” diye yazdı. “Bazıları sessizce Başkan’ın deli olup olmadığını merak ediyor.”

Fed’in bu hafta bir banka paniği ya da virüs pandemisinden değil de ABD başkanının bir politika kararından kaynaklanan bir krizle başa çıkmak için devreye girmek zorunda kalacağına dair ciddi bir endişe söz konusuydu. Bu; sadece şu ya da bu yatırımın değerini değil, ABD hükümetinin istikrarını ve küresel kapitalizmin temeli olarak ABD dolarının rolünü tartışmaya açan bir politika kararıydı.

Washington Post’un başyazısı şu uyarıda bulundu:

Panik zamanlarında bu tahviller genellikle yatırımcıları çeker. Bu seferki başarısızlık, ABD hükümetinin borçlarını geri ödeyeceğine dair güvenin azaldığını yansıtıyordu.

Amazon’un milyarder kurucusu Jeff Bezos’un sahibi olduğu gazete, 2022’de Britanya Başbakanı Liz Truss’un vergi indirimleri ve ağır borçlanmayı birleştiren bir programı uygulamaya koymasının ardından hükümetinin düşmesini “ibret verici bir hikâye” olarak örnek gösterdi. Bu adımlar, emeklilik fonlarının çökmesi tehlikesi yaratan ve Truss’ı programını geri çekmeye zorlayan bir mali paniğe yol açmıştı. Truss birkaç hafta sonra da görevinden ayrılmıştı.

Geçtiğimiz hafta yaşananlar, kapitalist devletin sınıfsal temellerini keskin bir şekilde ifşa etti. “Yenilmez” denilen Trump, tahvil piyasasının ve Jamie Dimon’un talepleri karşısında dağılıverdi. Wall Street’in bir rota düzeltmesine ihtiyacı vardı ve istediğini aldı. Piyasada trilyonlarca dolarlık kayıp ve Hazine piyasasındaki sarsıntılar, geçici de olsa ani bir geri çekilmeyi dayatmak için yeterli oldu.

Demokratik Parti, Trump’ı durdurulamaz bir siyasi dev olarak tasvir ediyor. Onun demokratik hakları ortadan kaldırması, ticaret savaşı politikaları ve faşizan açıklamaları karşısında çaresizliklerini dile getiriyor. Neden mi? Çünkü aynı sınıfsal çıkarları paylaşıyorlar. Demokratlar da en az Cumhuriyetçiler kadar mali oligarşiye hizmet ediyorlar ve oligarşinin zenginliğini ve küresel konumunu koruyan politikalara karşı gerçek bir muhalefet sergilemeyecekler.

Bu gerçeklik, 5 Nisan’da ülkeyi kasıp kavuran kitlesel protestolara gösterilen mutlak kayıtsızlık ile Wall Street’in etkisi arasındaki tezatla daha da keskinleştirildi. Milyonlarca kişi Trump’ın otoriterliğine, savaş çığırtkanlığına, göçmenlere, işçilere ve Anayasa’ya saldırılarına karşı çıkmak için sokaklara döküldü. Piyasalardaki hareketler sonsuz yorumlara konu olurken, kitlesel protestolar medya tarafından küçük, hatta yerel bir mesele olarak ele alındı ve sanki hiç olmamış gibi hızla ortadan kayboldu.

Trump yönetimi tek bir adamın kişisel eseri değil, kapitalist bir oligarşinin siyasi aracıdır. Demokratik hakların yok edilmesi yalnızca Trump’ın otoriter dürtülerinin bir sonucu değildir. Bu durum; devletin, küçük bir elit tarafından sınıf egemenliğinin sosyal gerçekliğini yansıtacak şekilde bilinçli olarak yeniden yapılandırılmasının ürünüdür.

Egemen sınıf içinde şiddetli anlaşmazlıklar var ancak bunlar oligarşi içinde, hakimiyetini en iyi nasıl koruyacağı ve yükselen toplumsal muhalefeti en iyi nasıl bastıracağı konusundaki anlaşmazlıklardır. Kapitalist devletin sınıfsal karakterinden kaçınılmaz bir sonuç çıkmaktadır: İşçi sınıfı, egemen sınıfın tüm hiziplerinden kopmalı ve onu devirmek için mücadeleye atılmalıdır.

Gerçek katılımcı demokrasinin yeni biçimleri ve yapıları -bunlar devrimci kitle mücadeleleri sırasında ortaya çıkar ve işçi sınıfı çoğunluğunu temsil ederler- bir işçi hükümetinin temelleri olarak geliştirilmelidir. Bu, ekonomik yaşamın sosyalist temelde yeniden örgütlenmesinin dayanağı olarak, ABD’de ve tüm dünyada, işçiler tarafından yönetilen ve işçiler için yöneten bir işçi hükümeti demektir.

11 Nisan 2025