BM’de iklim değişikliğinden sorumlu Simon Stiell, COP30 iklim zirvesinin açılışında temsilci ülkelere şöyle seslendi: “Buradaki göreviniz birbirinizle kavga etmek değil. Buradaki göreviniz, bu iklim kriziyle hep beraber mücadele etmek.” Artık bu güzel sözler her zamankinden daha yavan geliyor.
Dünya Sosyalist Web Sitesi, her yıl düzenlenen bu konferansların sahtekarlık olduğunu yıllardır açıklıyor. Sözler verilmiş olsun ya da olmasın, sonuç hep aynı olmuştur: Rekor düzeyde aşırı hava olayları gezegeni mahvederken, küresel ısınmayı sanayi öncesi ortalamanın 1,5 derece üzerinde tutmak için gerekli önlemlerin alınması konusundaki başarısızlık.
Geçtiğimiz yıl, hükümetler ve şirketler bu rolü oynamaktan büyük ölçüde vazgeçtiler. COP30’a gelindiğinde, Brezilya dışında en büyük heyet fosil yakıt lobisi tarafından gönderildi ve 1.600 temsilcisiyle (geçen yıla göre yüzde 12 artış) zirvede her 25 koltuktan birini işgal etti. Ana aktörler artık yüzlerini göstermeye bile zahmet etmiyor ve bu maskaralığı yedek oyuncularına bırakıyor. İki yıl önce 165 olan dünya lideri sayısı, bu yıl yalnızca 60’ta kaldı.
Sera gazı salınımında dünyanın en büyük beş ülkesinin liderlerinin -ABD Başkanı Donald Trump, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Japonya Başbakanı Sanae Takaiçi- hiçbiri toplantıya katılmadı. Dünyanın en büyük emisyon kaynağının başındaki Trump, eylül ayında BM’de yaptığı konuşmada iklim bilimini “dünyada yapılmış en büyük dolandırıcılık” olarak niteledikten sonra, bir heyet göndermeyi bile reddetti. Onun iklim politikası, fosil yakıt şirketlerine “Sondaj yapın, bebeğim, sondaj,” demek şeklindedir.
Ve öyle de yapıyorlar. Stockholm Çevre Enstitüsü’nün 2025 için hazırladığı Üretim Açığı Raporu, en büyük fosil yakıt üreticisi 20 ülkenin 2050 yılına kadar kömür, petrol ve doğal gaz üretmeyi planladığını ve bunun da 1,5 santigrat derece ısınma hedefinin %120, 2 derece ısınma hedefinin ise %77 üzerinde olduğunu ortaya koyuyor.
Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde, Trump’ın başkanlığı, önceki gidişata göre tahmin edilenden 4 milyar ton daha fazla karbonu atmosfere salacak. Bu miktar, Avrupa Birliği ve Japonya’nın yıllık toplam salımına eşittir veya 2024 yılından önceki beş yıl içinde yenilenebilir enerji altyapısından elde edilen tasarrufların iki katına karşılık gelmektedir.
Bu korkunç sonuçlar, BM raporları tarafından da teyit edildi. Raporlar, mevcut iklim taahhütlerine rağmen, gezegenin yüzyıl sonuna kadar 2,6 santigrat derece ısınmaya doğru gittiğini gösteriyor.
Yetkin araştırmalara göre, böyle bir senaryo milyarlarca insanı, aşırı sıcaklık ve düzenli olarak hayatı tehdit eden sıcak hava dalgaları, düzenli kuraklıklar ve orman yangınları, kıyı ve nehir taşkınları, çok daha sık görülen aşırı fırtınalar, yeni yaygınlaşan hastalıklar, gıda kıtlığı ve fiyat şokları ile yüz yüze bırakacak. Her yeni araştırma ve deneyim, önceki değerlendirmelerdeki tahminlerin yetersiz kaldığını göstermektedir.
Yaygın ölüm, yerinden edilme ve ekonomik zarara yol açacak tüm bu olgular, fosil yakıtlı kalkınmadan en az fayda sağlayan, özellikle Sahra Altı Afrika’ da yaşayan dünyanın en yoksul insanlarını derinden etkileyecek.
Bunlar, mikroplastikler ve kalıcı kimyasallardan ormansızlaşma ve türlerin yok olmasına kadar birçok diğer ekolojik krizin üzerine ekleniyor. Uluslararası Af Örgütü’nün yakın tarihlerde yayınladığı bir rapora göre, 2 milyardan fazla insan fosil yakıt tesislerinin 5 kilometre yakınında yaşamaktan kaynaklanan kanser, solunum rahatsızlıkları, kalp hastalıkları, erken doğum ve ölüm gibi sağlık riskleriyle karşı karşıya. Neredeyse yarım milyar insan ise bu tesislerin 1 kilometre yakınında yaşıyor.
Oligarşi, toplumsal eşitsizlik ve savaş
Bu, insanlığın üretici güçlerine sahip olan ve bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanan kapitalist sınıfın küresel ölçekte gerçekleştirdiği bir sosyal kıyımdır.
Trump iklim bilimini kınarken, her zamanki kaba üslubuyla, tüm oligarşi adına konuşuyor. Bu gerçek, milyarder Bill Gates’in COP30 öncesinde delegelere yaptığı tavsiyelerle doğrulandı. Gates, delegelere, “iklim değişikliğinin, kısa vadeli emisyon hedeflerine fazla odaklanan kıyamet günü görüşünü” reddetmeleri tavsiyesinde bulundu. Bu sosyal tabaka, kontrolden çıkmış emisyonlar ve iklim felaketiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olan kârlarından ve yaşam tarzlarından vazgeçmeye hiç niyetli değildir.
Trilyonlarca dolar, halen genişlemekte olan fosil yakıt altyapısına yatırılmaktadır. Bu projelerin getireceği yatırım getirisinden vazgeçmek mi yoksa dünya çapında çok sayıda insanı iklim değişikliğinin sonuçlarına kurban etmek mi? Oligarşinin seçimi bellidir. Onlar, en zengin %0,1’lik kesimin karbon ayak izinin en yoksul %50’lik kesimin karbon ayak izinden 375 kat daha fazla olmasına neden olan özel jet, süper yat veya lüks evlerinden tek bir tanesini bile teslim etmezler.
Gezegenin, gelişen ve sürdürülebilir bir toplum inşa etmek için kullanılması gereken bu kaynaklarının bu denli kötüye kullanılması gerçekten tiksindiricidir.
Mevcut fosil yakıt kullanım hızıyla, toplum, küresel ısınmayı 1,5 °C’nin altında tutma olasılığı yüzde 50 olan karbon emisyon sınırına sadece dört yılda ulaşacak. Kaynakların bu şekilde kullanılmasının sonuçları şunlardır: Her yıl 2 milyar insan orta veya ağır derece gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalıyor, aynı sayıda insan gecekondu mahallelerinde ve gecekondularda yaşıyor, 2 milyar insan güvenli içme suyuna erişemiyor, 2 milyardan fazla insan zararlı evsel kirleticiler üreten pişirme yöntemlerine güveniyor, 4,5 milyar insan temel sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor ve 750 milyon insan elektriğe erişemiyor.
Bu sorunların derhal üzerine gidilmesi gerekiyor. Dünyanın yıllık net 41,6 milyar ton karbon emisyonunun birkaç on yıl içinde sıfıra indirilmesi şart. Aksi takdirde, milyarlarca insan aşırı ısınan gezegenin etkilerine maruz kalacak. İnsan zekâsının başarısı olan sürdürülebilir teknolojiler, çözüme giden yolu gösteriyor; ancak bu teknolojiler tek başına yeterli değildir. Yaygın bir şekilde uygulanmaları ve fosil yakıtlı sistemlerin paralel olarak ortadan kaldırılması gereklidir.
Bu krizi çözmek, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir ölçekte uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Oysa bunun yerine egemen sınıflar, ticaret savaşları ve yağmacı şiddet ve sindirme harekâtlarıyla sonuna kadar kâr etmek için birbirleriyle savaşıyorlar. Yeni bir sömürgecilik dalgası yaşanıyor. Yeni yeşil teknolojilerin gelişimi, kapitalist devletleri bir araya getirmek şöyle dursun, fosil yakıtlar için hâlâ devam eden ve iklim değişikliğiyle daha da şiddetlenen çatışmalara ek olarak, kaynaklar üzerine yeni kanlı çatışmalar yaratmış durumda.
Son on yılda, küresel askeri harcamalar üçte birinden fazla arttı ve Ukrayna’daki savaşın başlamasından bu yana son üç yılda bu artış daha da hızlandı. 2019 yılında dahi, dünyadaki silahlı kuvvetler karbon emisyonlarının tahminen yüzde 5,5’ini meydana getiriyordu; bu, deniz taşımacılığı ve sivil havacılığın toplamından fazladır.
NATO tek başına toplam rakamın yüzde 55’ini oluşturmaktadır. Üye ülkelerin askeri harcamalarının GSYİH’nın yüzde 3,5’i olması yönündeki yeni hedef, 2030 yılına kadar Brezilya ve Japonya’nın toplam yıllık emisyonlarına eşdeğer bir miktarı atmosfere ekleyecek ve bu da AB’nin 1990 seviyelerine kıyasla 2030 yılına kadar emisyonları yüzde 55 azaltma planlarını tek başına geçersiz kılacak.
Tüm bunlara, orduların ve silahların -özellikle de giderek artan nükleer silahların- yol açabileceği, sadece iklimi değil gezegendeki tüm yaşamı tehdit eden tahribat da eklenmelidir.
İklim krizini sadece sosyalist devrim çözebilir
Dünya çapında milyarlarca insan durumun aciliyetinin farkında; birçok araştırma, iklim kriziyle ilgili daha güçlü önlemlerin alınmasını destekleyenlerin oranının küresel olarak %80-89 civarında olduğunu ortaya koyuyor. Ve milyonlarca insan bu önlemleri desteklemek için harekete geçmeye hazır. 2019’daki “Fridays for Future” protesto hareketi sırasında, 150 ülkede çoğunluğu gençlerden oluşan 7 milyondan fazla insanın sokaklara dökülmüştü.
Dünya hükümetleri bu acil durum karşısında kendi yetersiz hedeflerinden bile geri adım atıyorlar. Almanya, Belçika, Avusturya ve İrlanda gibi Avrupa ülkelerinde koalisyon hükümetleriyle iktidara gelen Yeşil partiler, kendilerinden önceki hükümetler gibi adaletsizlik ve eylemsizlik politikalarını sürdürüyorlar.
Bu deneyimler, kârlara ve üretim araçlarının özel mülkiyetine dokunmadan iklim değişikliğinin veya ekolojik krizin herhangi bir yönünü çözmeye yönelik tüm girişimlerin başarısızlığa mahkûm olduğunu göstermektedir. Bu yaklaşımla ya bir ters tepki doğuracak şekilde bunun bedelini işçi sınıfının ve yoksulların sırtına yüklerler ya da kapitalist sınıfın şiddetli direnişi karşısında çabalarını kısıtlar ve onlardan vazgeçerler.
Bu, böylesi bir perspektifin kaçınılmaz sonucudur. Günümüzün egemen sınıfı ve onun karakteri hakkında arızi bir durum yoktur ve onun yerini alacak daha iyi bir hizip de mevcut değildir. Bu, fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinin kanunları kadar kesin kanunlara göre işleyen bir toplumsal sistemin ifadesidir; bu kanunlar şu anda dünyanın sıcaklığını kaçınılmaz bir şekilde artırmakta ve ekosistemlerini çökertmektedir.
Kapitalizm, dünyadaki üretici güçlerin, kâr için piyasada rekabet eden ve rakip ulus devletler tarafından desteklenen özel sermayelere bölünmesine dayanır. Bu, kaçınılmaz olarak, toplumsal eşitsizlik ve servetin büyük bir kısmının tekelleşmesi gibi sonuçlar doğurur. Bunlar, demokrasi ve sosyal reform adına ölümcüldür. Bu koşullardan, giderek yozlaşan bir egemen sınıf ortaya çıkar ve Trump, bu sınıfın en gelişmiş (veya en yetkilendirilmiş) ifadesidir. Onlar, savaş, diktatörlük ve kitlesel ölümler gibi “çözümler” dışında, sosyal sorunları çözmekten acizdir.
COVID-19 pandemisine yanıt olarak kâr uğruna milyonlarca insanın hayatını kurban etmekten çekinmeyen oligarşi, nükleer silahlı güçler arasında savaş riskini göze alan ve Gazze’de soykırıma olanak sağlayan hükümetler, iklim değişikliği nedeniyle tehlikeye giren hayatları ve geçim kaynaklarını kurtarmak için harekete geçmeyeceklerdir.
Tek uygulanabilir eylem programı, dünya sosyalist devrimi yoluyla süper zenginlerin mülksüzleştirilmesidir. İklim değişikliğini tersine çevirmek, dünya enerji sektörünün fosil yakıtlara bağımlılıktan yenilenebilir enerjiye geçişini ve dünya çapında bilimsel olarak planlanacak şekilde yeniden yapılandırılmasını gerektirir. Bu, ulaşımın, lojistiğin, tarımın ve tüm toplumun benzer bir yeniden yapılandırılmasını gerektirecektir. Bu tür değişiklikler, tüm yapay ulusal sınırların ortadan kaldırılmasını ve şirket kârlarını artırma doğrultusunda üretim yapılmasının sınırlandırılmasını gerektirecektir.
Dünyanın üretici güçlerinin uluslararası düzeyde bu kadar koordineli bir şekilde düzenlenebileceği tek ekonomik yaşam biçimi, sosyalizmdir.
Kâr güdüsünün kanser gibi etkisi, piyasanın irrasyonelliği ve yıkıcı ulusal çıkarlar ortadan kalktığında, insanlığın doğa ile ilişkisi temelden dönüşebilecektir: bilim, teknoloji ve mühendislik alanındaki olağanüstü başarılar, nüfusun büyük çoğunluğunun yaşam standardında muazzam bir artış sağlanması da dahil olmak üzere, insanlığın ihtiyaçlarını karşılamak için kullanılabilecektir.
Marx’ın 160 yıl önce Kapital’in üçüncü cildinde yazdığı gibi, sosyalizmin temsil ettiği özgürlük,
… yalnızca, toplumsallaşmış insanın, birleşmiş üreticilerin, kör bir güç olarak doğa tarafından hükmedilmek yerine, doğayla olan bu alışverişlerini akılcı bir şekilde düzenlemeleri, onu kendi ortak denetimleri altına sokmaları (ve bunu, en az çaba harcayarak ve kendi insan doğalarına en yaraşır ve en uygun koşullar altında yapmaları) olabilir. [Kapital III. Cilt (İstanbul: Yordam Kitap, Ocak 2016), s. 807. Almancadan çevirenler: Mehmet Selik ve Erkin Özalp]
Bu tarihi görevi ancak, dünyanın üretici güçlerini çalıştıran uluslararası işçi sınıfı, kır yoksullarını ve orta sınıfın en ilerici kesimlerini kendi arkasında toplayarak yerine getirebilir. Dünya çapında milyarlarca insanı harekete geçiren çevreyi koruma ve insanlık için yaşanabilir bir gelecek sağlama arzusu, yüzlerce COP ile değil, işçi sınıfını iktidara taşıyabilecek devrimci eğilimi, yani Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ni ve onun Sosyalist Eşitlik Partisi adlı şubelerini inşa etmekle gerçek olabilir.
17 Kasım 2025
