İstanbul ve İzmir’de Çar’dan Lenin’e filminin gösterimleri yapıldı

Mehring Yayıncılık, geçtiğimiz ay, 1917 Rus Devrimi üzerine benzersiz bir belgesel olan Çar’dan Lenin’e filminin İstanbul ve İzmir’de halka açık gösterimlerini düzenledi.

Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal ve onun öğrenci ve gençlik örgütü olan Toplumsal Eşitlik için Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler’in (IYSSE) katkılarıyla düzenlenen etkinliklerde, partinin genel başkanı Ulaş Sevinç, “1917 Ekim Devrimi’nin Güncelliği” konulu bir konuşma yaptı. Her iki etkinlikte de izleyicilere Çar’dan Lenin’e filminin olağanüstü tarihçesi hakkında, David North’un 2012’de çıkarılan DVD için hazırladığı takdime dayanan bilgiler verildi.

Filmin Türkiye’deki ilk halka açık gösterimi, 16 Kasım 2014’te, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) ile siyasi dayanışma içindeki Toplumsal Eşitlik Grubu tarafından İstanbul, Taksim’de düzenlenmişti. Etkinlikte grubun lideri Halil Çelik tarafından “Ekim Devrimi ve Emperyalist Savaşa Karşı Mücadele” başlıklı bir konuşma yapılmıştı.

Halil Çelik, Rus Devrimi'nin 100. yılı üzerine konferans verirken, 2017.

Bir sonraki halka açık gösterim, 2017’de İstanbul, Kadıköy’de yapıldı. Halil Çelik’in “100. Yılında Rus Devrimi’nin Güncelliği” üzerine bir konuşma yaptığı etkinlik, DEUK’un Rus Devrimi’nin yüzüncü yılı konferansları ve etkinliklerinin bir parçası olarak düzenlenmişti.

15 Kasım 2025’te İstanbul’da yapılan gösterimin özel bir tarihsel anlamı vardı. Gösterim mekânı olan Beyoğlu’ndaki Tokatlıyan Han, 1920’lerde ünlü bir oteldi. Burası, Şubat 1929’da Stalinist bürokrasi tarafından İstanbul’a sürgün edilen Lev Troçki’ye, Sovyet konsolosluğundan çıkarılmasının ardından mart ayında birkaç hafta ev sahipliği yapmıştı. Ekim Devrimi’ne Vladimir Lenin ile birlikte önderlik eden Troçki, nihayetinde Büyükada’ya yerleşecekti. Film 1931’de, Troçki adada sürgündeyken tamamlanacaktı.

Tokatlıyan İşhanı, 2021 [Photo by Ealinggirl1954 - Yükleyenin kendi çalışması / CC BY-SA 4.0]

İstanbul’daki etkinlik, Ressam Gülhan’ın “Troçki Buradaydı” başlıklı sergisinin son gününde düzenlendi. Büyükada’daki yıllık Troçki anmalarının başlatılmasında önemli bir rolü olan Gülhan, etkinlikte, Troçki’nin hayatı boyunca bulunduğu yerler üzerine kapsamlı bir çalışma olan “Troçki’nin Yolu” adlı sergisi üzerine bir konuşma yaptı. Serginin ilk açılışı, ağustos ayında Büyükada’da düzenlenen ve David North ile Troçki suikastının 85. yılı üzerine bir söyleşinin yapıldığı “Üçüncü Uluslararası Lev Troçki Anması”nda yapılmıştı.

30 Kasım’da İzmir’de düzenlenen etkinlik, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin bu önemli şehirdeki ilk halka açık etkinliği olması bakımından da önemliydi. 4,5 milyon nüfuslu İzmir, Türkiye’nin en büyük üçüncü şehri.

Ulaş Sevinç, konuşmasına, son dönemde aralarında çocuklarında olduğu iş cinayetlerindeki artışa dikkat çekerek başladı. Son dönemde Dilovası’nda 7 işçi, Fatsa’da 75 yaşındaki bir kamyon şoförü ve Mersin’de 16 yaşındaki bir çocuk işçi yaşamını yitirdi. Urfa’da 15 yaşındaki Muhammed Kendirci’nin ölümü ise, Türkiye’de kapitalist kâr ve servet birikimi uğruna yaşanan önlenebilir iş cinayetlerinin son örneklerinden biri oldu.

Sevinç, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) her yıl dünya genelinde yaklaşık 3 milyon işçinin iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle öldüğünü tahmin ettiği belirtti. Küresel bir sorun olan işçi ölümleri, kapitalist sistemden kaynaklanıyordu.

Ulaş Sevinç (solda) ile IYSSE üyesi Can Denizli, 30 Kasım 2025, İzmir.

Sevinç, tüm bunların, bilim ve teknolojideki devrimlerle beraber dünya çapında üretimin ve toplumsal servetin muazzam boyutlara ulaştığı bir dünyada meydana geldiğine dikkat çekti: “Evet, devasa bir toplumsal servet var ama bu servet onu üreten işçilere değil, kapitalist oligarklara ait. Gıda, sağlık, eğitim, barınma, iş ve kültür gibi temel toplumsal ihtiyaçları hızla çözebileceğimiz bir altyapı ve zenginlik var. Ama bir avuç kapitalistin çıkarları buna engel oluşturuyor.”

Toplumsal gerilimlerin ve hoşnutsuzluğun giderek arttığının farkında olan egemen sınıfın, servetlerini ve güçlerini koruyup geliştirmek için birbiriyle bağlantılı iki çözümü var: “işçi sınıfına, onun yaşam koşullarına savaş açmak ki bu demokrasinin yerini otoriter rejimlerin almasını gerektiriyor. İkinci çözümleri de dünyanın emperyalist yeniden paylaşımı, yani savaş.”

Sevinç, bu ortamda Türkiye’de siyasi baskının tırmanışına ve demokratik hakların ortadan kaldırılışına tanık olduğumuzu belirterek, bunun sahte solun iddia ettiği gibi sadece “tek adam” denilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan kaynaklanmadığının altını çizdi. Bu, bütün bir kapitalist sistemin krizinin ve egemen sınıfın çıkarlarının bir ürünüydü.

Yaygınlaştırılan çocuk emeği sömürüsü, artan iş cinayetleri, büyüyen yoksulluk ile otoriterleşme arasındaki bağı anlamak için devasa toplumsal eşitsizliğe bakmak gerekiyordu. UBS'nin 2025 Küresel Servet Raporu’na göre, 2024 itibarıyla Avrupa genelindeki servet eşitsizliğinde, Gini katsayısına göre Türkiye ikinci sıradaydı. TÜİK’e göre, 2023 verileriyle Türkiye’de 7 milyon çocuk (çocukların %31,3’ü) yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. Türkiye, OECD üyeleri arasında çocuk yoksulluğu sıralamasında Avrupa’da ikinciydi.

Sevinç, Türkiye’deki durumun küresel bir krizin parçası olduğuna ve krizin merkez üssünün, emperyalist sistemin kalbi olan Amerika Birleşik Devletleri olduğuna dikkat çekti. Bu, devrimci bir krizdir. David North’un 18 Kasım’da Berlin’de ve 22 Kasım’da Londra’da “Amerika nereye gidiyor?” başlıklı konferanslar verdiğini aktaran Sevinç, North’un ABD’deki tırmanan krizi anlamanın anahtarı olarak devasa toplumsal eşitsizliğe dikkat çektiğini belirtti.

Sevinç, North’un “Her egemen sınıfın, yok olmaya doğru giderken giderek daha agresif hale gelmesi karakteristik bir özelliğidir,” dediğini ve Fransız Devrimi öncesi ile günümüz Amerika’sı arasında paralellikler kurduğunu söyledi. Gerekli değişikliklerle beraber, benzer bir durum Türkiye ve diğer ülkeler için de geçerliydi.

ABD’deki Trump yönetimi, diktatörlük yöneliminin uluslararası karakterini gösterdiği gibi, Demokratların ona suç ortaklığı yapması ve kendini “demokratik sosyalist” ilan eden Zohran Mamdani’nin Trump’ı kucaklaması, bu gidişata kapitalizm altında bir çözüm olmadığını gösteriyordu: “Kapitalizme devrimci bir çözüm dışında bir alternatif yoktur. Bu durum, ABD için olduğu kadar Türkiye ve diğer ülkeler için de geçerlidir. Kapitalist-emperyalist sistem ve egemen sınıfların çıkarları, demokrasi, toplumsal eşitlik ve barış ile bağdaşmamaktadır.”

Türkiye’de toplumsal bir barut fıçısının üzerinde oturan egemen sınıf, aynı zamanda gelişen emperyalist savaştan ve jeopolitik gerilimlerden doğrudan etkileniyordu: Gazze’deki soykırım, İran’a karşı savaş hazırlıkları, ABD-NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı nükleer bir çatışma riski oluşturan savaşı.

Sevinç, Trump’ın Ukrayna’da Rusya ile anlaşma girişiminin ya da Gazze’de ilan ettiği “barış”ın kapitalist sistemin çelişkilerinden kaynaklanan savaşı sona erdiremeyeceğini vurguladı. Aynısı, Türkiye devleti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan arasındaki ABD destekli müzakereler için de geçerliydi. Marksist-Troçkist hareketin “barış programı”, uluslararası işçi sınıfının sosyalist devrimine dayanıyordu.

Ulaş Sevinç, Tokatlıyan Han'daki etkinlikte konuşurken, 15 Kasım 2025.

İşçi sınıfının bağımsız siyasi müdahalesiyle Birinci Dünya Savaşı’nın sonunu getiren Lenin ve Troçki önderliğindeki 1917 Ekim Devrimi, emperyalist savaşa nasıl son verilebileceği konusunda yol göstermeyi sürdürüyordu. Aynısı, kapitalist sistemin çelişkilerinden ve krizinden kaynaklanan toplumsal eşitsizliğin ve diktatörlüğün ortadan kaldırılması için de geçerliydi.

Sevinç sözlerini şöyle sürdürdü:

108 yıl önce Ekim Devrimi’ne yol gösteren bu devrimci perspektifin gücü, günümüzdeki koşulların bunun tek geçerli ve ilerici perspektif olduğunu göstermesinden kaynaklanıyor.

Bu Marksist perspektif, kapitalizmin felaketlere yol açan çelişkilerinin aynı zamanda toplumsal devrime zemin hazırladığını da açıklar. Egemen sınıf eskisi gibi yönetemiyor. Aynı zamanda dünya çapında geniş işçi ve gençlik kitleleri arasındaki muhalefet artarken artık eskisi gibi yaşamanın mümkün olmadığı hissi gelişiyor.

Sevinç, Stalinist bürokrasinin Ekim Devrimi’ne son ihaneti olan SSCB’nin 1991’de dağıtılması sonrası ortaya çıkan büyük siyasi kafa karışıklığının artık aşılmaya başlandığını belirtti. Stalinizme başından itibaren bir alternatif vardı ve bu alternatif Troçki önderliğindeki Sol Muhalefet ve ardından Dördüncü Enternasyonal tarafından temsil edilmişti. Yeni işçi ve gençlik kuşakları kapitalizme gerçek bir alternatif aramaya başlıyor. Diğer şeylerin yanı sıra, dünya emperyalizminin merkezi olan ABD’de, 30 yaş altı gençlerin yüzde 62’sinin sosyalizme olumlu baktığını gösteren bir anket, bunun çarpıcı bir örneğidir.

Sevinç, Türkiye’de mart ayında patlak veren kitlesel protestoları, Afrika ve Güney Asya’da gelişen kitle hareketini, Gazze’deki soykırıma karşı dünyanın dört bir yanındaki protestoları, ABD’de Trump’a karşı “Krallara Hayır” gösterilerini ve son günlerde Belçika, İtalya ve Portekiz’deki genel grevleri hatırlattı.

Ancak belirleyici sorun, “kitlesel devrimci hareketlerin patlak verip vermeyeceği değil, bu hareketlere hangi perspektifin ve önderliğin yol gösterdiği”dir:

1917 Ekim Devrimi, Lenin ve Troçki önderliğindeki Bolşeviklerin yol göstericiliği olmaksızın mümkün olamazdı. Bugün acil bir sorun olarak önümüzde duran ya barbarlık ya sosyalizm seçeneklerinden ikincisinin galip gelmesi, bizim mücadelemize, işçi sınıfı içinde sosyalist bilincin geliştirilmesine bağlı. Bu, kapitalizmi savunan, bu sistemin iyileştirilebileceğine dair eski yalanı tekrarlayan tüm partilerden kopmayı ve bilinçli bir şekilde sosyalizm mücadelesine katılmayı gerektiriyor.

Sevinç, son olarak, North’un Berlin ve Londra konferanslarında, işçi sınıfı içinde sosyalist bilincin geliştirilmesi mücadelesinde büyük bir atılımı temsil eden Sosyalizm YZ’yi duyurduğunu izleyicilere aktardı. North’un ifade ettiği üzere, Fransız Devrimi’ne katkıda bulunan Diderot’nun Ansiklopedi’si gibi, Sosyalizm YZ de dünya sosyalist devriminin bir aracı olacaktır.

Her iki etkinlikte de Mehring Yayıncılık standı açılırken, katılımcılarla canlı tartışmalar yapıldı.

Loading