Geçtiğimiz Cuma günü, 30’dan fazla ülkenin hükümet temsilcileri, görünüşte Libya’da “demokrasi”ye geçişi organize etmeyi amaçlayan düzmece bir “barış” konferansı için Paris’te toplandı. Fransa, Almanya ve İtalya’nın ortak ev sahipliğinde düzenlenen etkinliğe ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris de katıldı.
Libya’nın “kendi kaderini tayin hakkı”na ve istikrarına bağlılıklarını dile getiren bu emperyalist güçler, gerçekte, daha önce Afrika’nın en gelişmiş ülkeleri arasında bulunan Libya’yı harap bir topluma sürüklemekten doğrudan sorumludurlar.
On yıl önce Washington, Paris ve Londra, Libya’ya karşı, havadan bombardıman harekâtını ve İslamcılar ile aşiret milis güçlerine desteği içeren ve ikiyüzlü bir şekilde “insan hakları” bayrağı altında meşrulaştırılan yedi aylık bir savaş başlatmıştı. Savaş, Libya hükümetinin devrilmesine ve eski Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin linç edilmesine yol açtı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Kaddafi’nin korkunç biçimde öldürülmesine rezil bir şekilde sevindi.
On yıl sonra, ülkenin altyapısı ve sosyal dokusu mahvedilmiş durumda. Libya sürekli bir iç savaş durumundayken, rakip bölgesel ve emperyalist güçler tarafından desteklenen rakip milis çeteleri, ülke ve kârlı petrol rezervleri üzerinde kontrol sağlamak için savaşıyor.
Bunlara rağmen, Paris konferans bildirisi, “Libya’nın egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine saygı duyduğunu ve bunlara olan sıkı bağlılığını” teyit ediyor ve “Ülkeye her türlü dış müdahaleye karşıyız” diyordu. “Demokrasi”yi desteklemeyi taahhüt eden konferansın ana katılımcıları arasında, Macron’un Afrika’daki önde gelen müttefiki olan, 2013 yılındaki darbeyle iktidara gelen ve o zamandan beri Mısır’ı toplu infazlar, işkence ve protestocular ile gazetecilere yönelik keyfi gözaltılarla yöneten asker diktatörü General Abdülfettah El Sisi de vardı.
Libya konferansı, görünüşte, ülkede istikrara giden bir yol olarak sunulan ve 24 Aralık’ta yapılacak seçimleri desteklemek için düzenlendi. Seçimlerin gerçekten yapılıp yapılmayacağı henüz belli değil. 2011 Libya savaşının ateşli bir destekçisi olan Guardian gazetesi, “milislerin seçmenleri korkutmaya çalışmasının güçlü bir olasılık olduğunu” itiraf etti.
NATO savaşından bu yana geçen on yılda, NATO’nun fiili olarak iktidara getirdiği farklı yerel milisler, toplu katliamlar, keyfi gözaltılar, işkence ve binlerce insanın evlerinden kovulması dahil olmak üzere çeşitli savaş suçları işledi. Bunlar, NATO savaşından ve onun Libya’daki katliamlardaki sorumluluğundan bahsetmekten kaçınan yakın tarihli bir BM raporunda belgelendi.
Şu anda seçim sürecini düzenleyen bir anayasa yok ve seçim gününe bir aydan biraz fazla bir süre kala adaylar henüz açıklanmadı. Aday olmak için kayıtlar geçen hafta başladı. Mevcut Başbakan Abdulhamid Dibeybe hâlâ adaylığını açıklamadı ve mevcut seçim yasası, herhangi bir görevlinin adaylığını seçimden üç ay önce ilan etmesi gerektiğini belirtiyor. Seçimin tarihi belirsizliğini koruyor: devlet başkanlığı ve milletvekili seçimleri için daha önce aynı tarih planlanmıştı ancak milletvekili seçimleri Ekim’de Ocak ayına ertelendi.
Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi ve eski CIA “varlığı” Halife Hafter’in seçime aday olacağı tahmin ediliyor. Hafter, ülkedeki iki ana gruptan biri olan ve Fransa, Rusya, Mısır ve BAE tarafından desteklenen, ülkenin doğusunda üslenen Libya Ulusal Ordusu’nun başında bulunuyor.
Türkiye, Katar ve İtalya tarafından desteklenen Trablus merkezli rakip Ulusal Mutabakat Hükümeti, Hafter’in galip ilan edilmesi halinde seçim sonuçlarını kabul etmeyeceğini şimdiden ilan etmiş durumda. Danıştay Başkanı Halid El Meshri televizyonda yaptığı açıklamalarda grubun Hafter’in göreve gelmesini önlemek için şiddete başvuracağını belirtti. Farklı gruplar arasında 2020’den beri istikrarsız bir ateşkes yapılmış durumda.
Paris zirvesinden bir gün önce, Hafter güçleri, görünüşte çatışmanın yatışmasına olan bağlılıklarını göstermek için, Libya’da aktif olan yaklaşık 300 yabancı savaşçıyı göndereceklerini iddia ettiler. Savaşçıların ülkeleri hakkında bilgi verilmedi. Duyuru, konferansın yabancı savaşçıların Libya’dan çekilmesi çağrısına meşruiyet sağlamak için açıkça Paris ile koordine edilmişti.
Fransız hükümeti özellikle Rusya ve Türkiye’nin paralı askerlerini ülkeden çekmesini talep etti ve Paris’i absürt bir şekilde Libya’nın egemenliğinin savunucusu olarak sundu.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Cuma günü düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: “Libya askeri komitesinin 300 paralı askerin geri çekilmesi için yaptığı duyuruyla ilk adım atılmış oldu. … Bu sadece bir başlangıçtır. Türkiye ve Rusya da varlıkları ülkenin ve tüm bölgenin güvenlik ve istikrarını tehdit eden paralı askerlerini ve askeri kuvvetlerini derhal geri çekmelidir.”
Açıklamalar, bölge genelinde ve uluslararası alanda artan jeopolitik çatışmalara ve askeri gerilimlere işaret ediyor. Nisan ayında Ankara, Yunanistan ve Fransa’nın Türkiye’nin hak iddia ettiği karasularına yaptığı ortak bir deniz gezisinin ardından Yunan ve Fransız büyükelçilerini çağırmıştı. Fransa Yunanistan’ın bölge üzerindeki hak iddialarını destekliyor.
Konferans aynı zamanda Rusya ile NATO güçleri arasında Doğu Avrupa’daki bir sınır anlaşmazlığı nedeniyle yaşanan gerilimin hızla tırmandığı bir ortamda gerçekleşti. AB ve NATO ülkeleri, Polonya-Belarus sınırındaki binlerce sığınmacının ülkeye girişini yasa dışı bir şekilde engelliyor ve Moskova’yı NATO’ya karşı “hibrit savaş” yürütmekle suçluyor.
Kuzey Afrika’nın jeostratejik ve ekonomik açıdan önemli bölgesi üzerinde kontrol sağlamak için artan bir mücadele var. Fransa, terörle mücadele adı altında 2013’ten bu yana Mali ve Sahel bölgesinde yeni sömürgeci bir savaş yürütüyor. Eylül ayında Mali hükümeti, Fransa’nın işgal güçlerini geri çektiğini duyurmasına yanıt olarak Rusya’nın Wagner güvenlik güçlerinin ülkeye konuşlandırılmasını talep ettiğini açıkladı.
Avrupalı güçlerin Libya’da bir yeni sömürge hükümeti kurma kararlılığındaki bir diğer unsur, bu ülkenin Avrupa Birliği’nin Akdeniz’deki canice sığınmacı politikasını uygulamadaki kilit rolüdür.
AB, Akdeniz üzerinden Avrupa’ya tekneyle seyahat etmek isteyen sığınmacıları yakalamak için Libyalı milislere finansman ve deniz donanımı sağlıyor. Sığınmacılar oradan hapishanelere atılıyor, işkence görüyor ve insanlık dışı koşullarda tutuluyorlar. Ya aileleri fidyelerini ödeyene kadar rehin tutuluyor ya da kelimenin tam anlamıyla köle olarak satılıyorlar. Bu koşullar, Avrupalı güçlerin, sığınmacıları Avrupa’da sığınma talebinde bulunma haklarını kullanmaktan caydırmaya yönelik bilinçli politikasının ürünüdür.