Perspektif

Trump’ın Yemen’i “imha etme” çağrısı ve ABD’nin Ortadoğu’ya boyun eğdirme savaşı

Trump yönetimi Gazze Şeridi’ni etnik olarak temizleme ve ilhak etme planlarını inatla sürdürürken, Yemen’i ve nihayetinde İran’ı hedef alan yeni bir askeri saldırı başlattı. Bu, Ortadoğu’yu Washington’ın egemenliği altında yeniden şekillendirmek üzere yürütülen ABD-İsrail savaşının sistematik tırmanışının bir parçasıdır.

ABD ordusu 16 Mart Pazar günü Arap Yarımadası’nın güneybatı köşesinde yer alan 34,7 milyon nüfuslu yoksul ülke Yemen’e büyük bir saldırı başlattı ve bunu günlerce süren aralıksız bombardıman izledi.

Yerel halk, Yemen'in Sanaa kentinde gece boyunca ABD hava saldırıları tarafından vurulduğu bildirilen bölgeyi inceliyor, 20 Mart 2025 Perşembe. [AP Photo/AP Photo]

ABD Başkanı Donald Trump Çarşamba günü Yemen’i “tamamen imha etme” sözü vererek, “Bu adil bir savaş bile değil ve asla olmayacak. Tamamen imha edilecekler,” diye ilan etti. İran’ı tehdit eden Trump, “sonuçlarına katlanacaklar ve bu sonuçlar korkunç olacak!” diyordu.

Yemen’i “yok etme” niyetini açıklayan Trump, siyasi rol modeli Adolf Hitler’in sözlerine başvuruyordu. Hitler, 30 Mart 1941’de bir araya gelen generallerine Nazi Almanya’sının Sovyetler Birliği’ne karşı planladığı savaşın bir “Vernichtungskampf” yani “imha mücadelesi” olacağını söylemişti. Hitler sözüne sadık kalarak Sovyetler Birliği’ni imha etmek üzere sivil halkın sistematik bir şekilde katledilmesini ve aç bırakılmasını içeren ve 30 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan bir savaş başlattı.

Trump’ın dünyanın öbür ucundaki küçük ve yoksul bir ülkeyi “yok etme” tehdidi, soykırım dilinin Amerikan dış politikasının daha geniş alanlarını giderek daha fazla tanımlama derecesini ifade etmektedir. Soykırım, ABD-İsrail’in Gazze halkını katliam ve açlık yoluyla topraklarından sürme çabasında hayata geçirilmektedir. Trump, ABD’nin doğrudan sömürgeci boyunduruğuna yönelik tüm direnişlere, kendisine bağımlı İsrail’in Filistinlilere davrandığı gibi davranmaya yemin ediyor: imha yoluyla.

Gazze soykırımından önce Yemen, emperyalist güçlerin emriyle sivillerin kasıtlı olarak kitlesel açlığa mahkûm edilmesinin dünyadaki önde gelen örneğiydi. Yemen, 2015-2022 yılları arasında Suudi-ABD bombardımanlarının yanı sıra 400.000 kadar insanın ölümüne yol açan kasten aç bırakma harekâtına maruz kaldı. BM’nin Yemen konusundaki uzman grubunun başkanı Kamel Jendoubi’nin 2020’de söylediği gibi, “Yemen’deki siviller açlıktan ölmüyorlar, açlıktan öldürülüyorlar.” Jendoubi, Suudi Arabistan’ın Yemen limanlarına yönelik ABD destekli kasıtlı ablukasına atıfta bulunuyordu.

O dönemde Suudi Arabistan’ın Yemen’deki tutumu, ordusunu finanse eden ve silahlandıran hükümetler tarafından bile suç olarak kabul ediliyordu. Joe Biden Kasım 2019’daki başkanlık münazarasında Suudileri “oraya girip çocukları öldürmekle ve masum insanları katletmekle” suçladı, “sorumlu tutulmalılar,” dedi ve ekledi: “Doğrusu, onlara daha fazla silah satmayacağız.”

Ancak Biden başkanlık görevini üstlendikten sonra sözünü hemen unuttu. Despotik Suudi rejimine 2021 yılında 650 milyon dolarlık füze sattı ve ardından krallığa silah satışı üzerindeki tüm kısıtlamaları kaldırdı. 2022’de Biden, uzun süredir ABD’de ikamet eden ve Washington Post için çalışan gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2018’de öldürülmesini organize eden fiili Suudi hükümdarı Veliaht Prens Muhammed bin Selman’la herkesin önünde adeta kucaklaştı. Bin Selman’ın barbar rejimi, 300’den fazla kişinin idam edildiği 2024 yılında Suudi tarihindeki en yüksek sayıda infazı gerçekleştirdi.

ABD’nin Yemen’e yönelik yeni saldırısı, İsrail’in ABD desteğiyle Gazze’de bir “ateşkes” için uğraştığı iddiasını bir kenara bırakmasıyla da bağlantılıdır.

Yemen haritası. [Photo by EC-JRC (ECHO) / CC BY-SA 4.0]

Ateşkesin sözde yürürlükte olduğu iki aylık süre boyunca her gün saldırılar düzenleyerek yüzlerce insanı öldüren İsrail, artık “ateşkes”e bağlı kalmaktan vazgeçti. On dokuz gün önce İsrail Gazze’ye her türlü gıda, su ve tıbbi yardımın girişini engellemeye başladı. Bu hafta Gazze’ye yönelik geniş çaplı hava bombardımanı düzenledi ve Salı günü bir günde 400’den fazla kişiyi öldürdü.

Yemen halkının yüzde 60’ının yaşadığı toprakları kontrol eden Husi hareketi, iki ay önce müzakere edilen “ateşkes” koşulları uyarınca, Kızıldeniz’den geçen gemilere yönelik saldırıları askıya almıştı. Husi hükümeti, İsrail’in Gazze’ye gıda, su, yakıt ve tıbbi malzeme ablukası uygulamasına karşılık olarak Kızıldeniz’deki İsrail gemilerini hedef alacağını açıkladı.

ABD de Husilerin bu uyarısına sarılarak, Ortadoğu genelinde askeri tırmanışın bir parçası olarak Yemen’e yeniden saldırıya geçti. Trump yönetimi içindeki figürler açıkça İran’ın nükleer tesislerine doğrudan bir saldırı düzenlenmesini savunuyorlar.

Amerikan emperyalizmi kırk yılı aşkın bir süredir, ABD maşası Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin kanlı tiranlığını yıkan 1978-79 İran Devrimi’nin sonuçlarını tersine çevirmeye kararlıdır.

11 Eylül 2001 terör saldırıları, Ortadoğu’da ABD’nin doğrudan hakimiyetini yeniden tesis etmeyi amaçlayan büyük bir askeri operasyonun başlatılmasına bahane sağlamıştı.

ABD Başkanı George W. Bush, ABD’nin 2001 yılında Afganistan’ı istila etmesinin ardından, Irak ve İran’ı da içeren bir “Şer Ekseni” ilan etti. Bush “Bu harekât bizim yönetimimizde bitmeyecek ama bizim yönetimimizde yürütülmelidir ve yürütülecektir,” dedi. Bush’un bu açıklamasını ertesi yıl 2003’te Irak’ın istila edilmesi izledi.

General Wesley Clark 11 Eylül saldırıları sırasında “Irak’la başlayıp Suriye, Lübnan, Libya, Somali, Sudan ve İran’la devam ederek beş yıl içinde yedi ülkeyle savaşa girme” kararı alındığını söylemişti.

Bush yönetimi sadece Afganistan ve Irak’ta geniş çaplı istilalar gerçekleştirebildi. Ama Obama yönetimi Libya ve Suriye’de rejim değişikliği operasyonları başlattı ve 2011’de Libya hükümetini devirmeyi başardı. Suriye hükümeti -on yıldan fazla süren savaşın ardından- Aralık 2024’te devrildi.

2006’da Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, o yıl ABD destekli İsrail’in Lübnan’ı istila etmesini överek, ABD’nin İran’la uyumlu ülkelere karşı şiddeti artırarak savaş açacağı “Yeni Ortadoğu”yu ilan etti.

Rice’ın “Yeni Ortadoğu” terimi, Gazze soykırımını gerçekleştiren ve bölge genelinde savaşan İsrail’in Binyamin Netanyahu rejiminin parolası olmuştur. Hamas liderliğindeki 7 Ekim 2023 ayaklanmasından sadece birkaç gün önce Netanyahu, Birleşmiş Milletler toplantısında, İsrail’in Filistin topraklarının tamamını ilhak ettiği bir harita gösterdi. Netanyahu, “Asya’yı BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail üzerinden Avrupa’ya bağlayan yeni bir koridor inşa edeceğiz,” diye ilan etti.

ABD’nin kendisini Çin ile yaklaşan bir çatışmaya göre konumlandırma çabası, Ortadoğu üzerinde doğrudan sömürgeci kontrolünü dayatma çabasının daha geniş çerçevesini oluşturmaktadır. Ortadoğu, dünyanın kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 50’sine ve kanıtlanmış doğal gaz rezervlerinin yüzde 40’ına ev sahipliği yapmaktadır.

Belki daha da önemlisi, dünyadaki deniz trafiğinin yaklaşık yüzde 9’u ve konteyner trafiğinin yüzde 20’si Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ni birbirine bağlayan Babülmendep Boğazı’ndan geçmektedir. Yemen, bu kritik su yolunun doğu ve kuzey kıyılarında yer almaktadır.

Bloomberg’in belirttiği gibi:

Ortadoğu ve Hindistan’dan büyük miktarlarda ham petrol, dizel, doğal gaz, diğer petrol ürünleri ve dökme emtia, bu bölgeler arasındaki en kısa rota olması nedeniyle, Avrupa’ya giderken Kızıldeniz’den geçiyor. Batı’nın 2022’de Rusya’ya Ukrayna’yı topyekûn istila etmesinin ardından uyguladığı yaptırımlar Kızıldeniz’i diğer yöne giden ham petrol için de hayati bir ticaret arteri haline getirdi, zira Moskova artık petrolünün aslan payını Asya’ya satıyor.

Trump yönetimindeki ABD emperyalizmi, Çin ile çatışmaya hazırlanmak için küresel ticaretin kilit noktalarını ele geçirmeye ve hâkimiyet altına almaya çalışıyor. Bu sadece Kızıldeniz’e hâkim olmayı değil, aynı zamanda Trump’ın Panama Kanalı’nı ele geçirme ve Arktik üzerinden gelecekteki bir Kuzeybatı geçişini kontrol etmek için Kanada ve Grönland’ı ilhak etme planını da içermektedir.

Küresel savaş ve içeride bir diktatörlük kurma çabası, Trump’ın programının temel bileşenleridir. Trump, sınırsız askeri şiddet ve gümrük vergileri gibi zorlayıcı ekonomik araçların kullanımı yoluyla, başta Çin’e karşı olmak üzere, Amerika’nın küresel hakimiyetini güvence altına alma peşinde koşmaktadır.

Trump’ın savaşı tırmandırması, yönetimi tarafından işçi sınıfına karşı yürütülen cepheden saldırıdan ayrılamaz. Bununla Medicare, Medicaid ve Sosyal Güvenlik gibi temel sosyal programları tasfiye etmeyi ve elde edilen geliri yeniden silahlanma ve banka kurtarmaları için kullanmayı hedefliyor.

Bunların hiçbiri diktatörlük yönetimine yönelmeden yapılamaz. Trump yönetimi, ABD dış politikasına muhalif olanları “terörist” olarak karalamaya çalışmakta ve polis devleti mekanizmasını kullanarak göçmenleri yasa dışı bir şekilde gözaltına alıp sınır dışı etmektedir. Trump’ın İran’ı doğrudan hedef alma ihtimali de dahil olmak üzere Ortadoğu’daki savaşı tırmanırken, hükümetin politikalarına yönelik tüm muhalefeti susturmaya yönelik bu harekât Amerikan yurttaşlarını da kapsayacaktır.

Trump’ın küresel savaş planları, bir diktatörlüğün kurulmasını ve işçi sınıfının yoksullaştırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, Trump yönetimine karşı mücadele, Gazze soykırımına ve demokratik haklara yönelik saldırıya muhalefet etmekle sınırlandırılamaz.

Trump’ın ABD’de bir diktatörlük kurma çabalarını durdurabilecek tek toplumsal güç, işçi sınıfıdır. Temel görev, işçi sınıfı içinde Marksizmin teorik programıyla donanmış sosyalist bir önderlik inşa etmektir. Böylece işçi sınıfı emperyalist savaşa ve savaşın temel nedeni olan kapitalist kâr sistemine son vermek için endüstriyel ve siyasi bir mücadelede harekete geçirilebilir. Sosyalist Eşitlik Partisi ve Toplumsal Eşitlik İçin Uluslararası Gençlik ve Öğrenciler (IYSSE) bu mücadeleye öncülük etmektedir.

21 Mart 2025